Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor. Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için. 2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar. Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma. Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek. Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı. Umarım beğenirsiniz...
Gazel, Nihal Yeğinobalı'dan okuduğum ikinci roman. Belki Defne adlı romanı ile ilgili yazdığım notlara göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. 1940'lı yılların İstanbul'unda, boğazın Anadolu yakasındaki hayali Mirgânköy koyundaki geçiyor hikâye. Romanda o kadar inandırıcı tarif edilmiş ki Çengelköy ile Kandilli arasında böyle bir yer var mı diye harita uygulamasına baktım, yokmuş :) " Bakireyim de ondan " cümlesi ile başlıyor roman. Adalet Ağaoğlu'nun Bir Düğün Gecesi romanındaki "İntihar etmeyeceksek içelim bari!" cümlesi gibi vurucu bir başlangıç. İlk cümlenin ardından, cümlenin kurucusu ve romanın baş kahramanı diyebileceğimiz Serap'ı ve hemen ardından ablası Zerrin'i tanıyoruz. Bu kısa tanıtım yazısında okuma keyfinizi bozacak bilgiler vermeyeceğim elbette. Can yayınlarından Nisan 2007 yılında yapılmış, 208 sayfalık ilk baskısını okudum. Çarpıcı bir final içeren, dönemin İstanbul'undan bir kesit sunan, iyi kurgulanmış bi...