Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Kek, bir dönem her sabah yaptığım bir lezzet. Hatta bir hafta içerisinde beş sabah üst üste kek pişirmiştim. Aslında oldukça basit ve garantili bir formülü var. Üç yumurta, iki bardak un, birer bardak şeker ve süt, bir bardağa yakın zeytinyağı ile bir paket kabartma tozu. Bu malzemelerin dışında koyacaklarınız, kekin lezzetini çok değiştiriyor. Yazıyı bloga eklememin nedeni, geçenlerde bir arkadaşımın yapmış olduğu ve tadı damağımda kalan keki denemem... Yeni Bahar eklenmiş kek ... Yukarıdaki formülün kek haline çevrilmesi için de garantili bir tarif var: Yumurtaları şeker ile birlikte çırpıyoruz. Yumurtaları kırmamız gerektiğini unutmayın :) İyice çırptıktan sonra tüm malzemeyi kabın içerisine ekleyip, ki kalan malzemeleri hatırlarsak: 2 bardak un, bir paket kabartma tozu, bir bardağa yakın zeytinyağı ve bir bardak süt, İşte devreye, bu keki farklı kılan malzemeler giriyor: Bir çay kaşığı tarçın, bir çay kaşığı yeni bahar ve bir avuç ...