Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

WRC 2015'in ardından: DTT'yi hiç kurmasak daha mı iyi acaba?

Blogu takip edenler, özellikle meslektaşlar neden bahsettiğimi anlayacaktır. DTT, yani Digital Terrestrial Television; Türkçe haliyle Sayısal Karasal Televizyon senelerdir takip ettiğim bir konu. WRC, ise dört yılda bir toplanan World Radiocommunication Conference, ki bu yıl o dört yıldan birisiydi. Bir sonraki 2019'da, iki sonraki ise 2023, bildiniz bizim cumhuriyetimizin ilanının 100. yılında, toplanacak.  2011 yılına kadar, sektörü oturduğum yerden takip etmeye gayret ediyordum. 2011, İstanbul'da düzenlenen uluslararası etkinliklere kendi olanaklarımla katılmaya başladığım yıldır. 2013 ise bu gayretimi yurtdışı etkinliklerine katılmak şekline dönüştürdüğüm sene. Kendi olanaklarımın sınırları var elbette. Öncelikle maddi olarak bir külfet getiriyor. Küçük Emrah gibi olacak ancak, işin gerçeği çoluğumun çocuğumun rızkından arttırdığım para sonuçta bilet ve otele verdiklerim. İşin bir başka sınırı ise bireysel olarak katılabilmenin, parası neyse verseniz bile, olanaklı o...

Türkiye'de sayısal radyo ve televizyon yayıncılığı 2 / 2

Bir önceki yazıda bıraktığım yerden devam edeyim. Sayısal radyo konusundaki son yansıda, biraz otosansür uyguladığımı itiraf ederek bırakmıştım. Dediğim gibi ortada bir gecekondu düzeni var ve hepimiz gecekondu mafyasından haberdarız.  Peki, televizyon dünyasında işler nasıl? İşin doğrusu televizyon dünyası, 6112 sayılı yasa sayesinde, pek rahat görünüyor. En azından, radyo ile kıyaslandığında, karasal vericilere mahkumiyet konusunda , çok daha rahatlar. RTÜK'ün frekans tahsis ihalelerini tamamlayamamasının sonuçlarının başında, sayısallaşan uydu ve kablonun, televizyona erişim için tercih edilmesi geliyor. Aslında bu sonuçta şaşacak bir şey yok. Şöyle düşünün, Ankara'dan İstanbul'a gitmek istiyorsunuz. Seçenekleriniz nelerdi? Otobüs, uçak, özel araç ve tren. Yıllar boyunca otobüsler daha konforlu hale gelirken, yollar düzgünleşirken, trene hiç yatırım yapılmamıştı. Tren ile gidip gelen vardı halen, ancak bunlar çoğunlukla vakti bol, parası az olan insanlardı. Devlet, ...

Türkiye'de sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığı 1 / 2

20 Kasım 2015'te, İstanbul Harbiye Askeri Müzesi Fevzi Çakmak salonunda yukarıdaki başlıkla yaptığım sunumu, İstanbul'a gelemeyen milyonlar için bir kez de elektronik ortamda yapayım dedim :) Malum, artık resmi olarak duyurmasam bile sektöre mesajlarımı açık şekilde ilettim 27 Aralık 2015'te neyin duyurulacağını. Bir yandan 27 Aralık 2015'teki açıklamaya ve sonrasına hazırlanırken, bir yandan da adımı duyurmaya gayret etmeye devam. Bu sunum hazırlayıcı paket programların güzel bir yanı, sunumdaki yansıları resim dosyası olarak kaydedebilmeleri. Bu sayede, birazdan göreceğiniz her resim, aslında sunumun bir yansısıydı, yukarıdaki de ilk yansı :) Sunumda anlattıklarıma geçmeden bir tarzdan bahsedeyim izninizle. Sunumda kullanılan renkten, seçilen şablona kadar epey bir ayrıntısı var bu işin. Ben görsel tasarımına ilişkin fazla bir şey bilmiyorum. Zaten bu cehaletim, yansılardan da belli. Ancak, özellikle 2011'den bu yana çok sayıda sunum izleyen biris...

20 Kasım 2015 tarihli sunum: Sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığı

Birebir muhatap olduklarım başta olmak üzere Elektrik Elektronik Mühendisliği Kongresi'nin organizasyonunda emeği geçen tüm kıymetli meslektaşlarımın ellerine sağlık diyerek başlayayım yazıma. EMO İstanbul Şubesi, adına yakışır büyüklükte bir organizasyonun altından yüzünün akıyla çıkmıştır. Kolay değil, elektrik-elektronik mühendisliği gibi barajlardan, mikro elektroniğe, biyomedikal mühendisliğinden, frekans savaşlarına birbirinden bu kadar uzak, bir o kadar da yakın meslek alanlarının tümünü kapsayacak bir etkinliği organize etmek. Mekan olarak seçilen Harbiye Askeri Müzesi, fuaye alanları ve oturumlar için salonlarıyla böylesi bir etkinlik için doğru bir seçimdi. Hele, mekanın kentin ortasında, Harbiye'de olması bir başka güzellikti, bencileyin İstanbul şaşkınları için :) Gelelim bir iki Kadı kızında bile bulunacak kusura. Efendim naçizane önerim, benim gibi farklı meslek alanlarıyla ilgili merakı olan meslektaşlarımızı düşünerek bu dev organizasyonu biraz bölüp parç...

20 Kasım 2015 yaklaşırken

20 Kasım 2015'te aslına bakarsanız hiç bir şey olmayacak. Daha doğrusu, yeni, hiç bir şey olmayacak. Ben, daha önce bir çok kereler olduğu gibi, epey uğraşarak hazırladığım ve ülkenin yayıncılık dünyasını değiştireceğine inandığım, değiştirmese bile epey tartışılacağını düşündüğüm, hadi epey tartışılmayı da geçtim, en azından bir iki geri dönüş geleceğini umduğum bir sunum yapacağım. Konu gene aynı: sayısal karasal televizyon, bu kez buna bir de radyo eklendi.  LinkedIn, profesyonel facebook, hesabımda daha önce yaptığım kimi sunumların ve yayınladığım yazıların paylaşımlarını yaptım. Gördüm ki 2003'ten bu yana süreci çok yakından izliyorum. 2006'da Çamlıca tepesindeki kurdele kesme törenini mesela, dün gibi hatırlıyorum. 6112 sayılı yeni yasa öncesinde kamuoyuna tartışılması için açılan metne, meslek odaları ve tüketiciler birliklerinin sessizliği de hafızamda taze. EMO'nun bu sessizliğini, gene EMO'nun dergisinde eleştirmiştim yasa yayınlandıktan sonra de...

Televizyon Video Delileri / Jan Uwe Rogge

Geçenlerde Mithatpaşa caddesi'nde yürürken, bir zamanlar Kocatepe Kurukahvecisinin dükkanının olduğu yerde bir pasajda bulup 2 TL'ye satın aldığım kitaplardan birisiydi Televizyon Video Delileri. Alt başlığı da var: Televizyon, Video Önünden Kalkmayan Çocuklar ve Anne Babaların Çaresizliği. Afa Yayınlarından Aralık 1989'da çıkmış. Muhtemelen tek baskıda kalmış. 135 sayfalık bir inceleme. Almanya'daki sıradan hanelerin yaşantıları üzerinden ilerliyor çalışma.  1989'da da bugünden pek farklı değilmiş gündelik hayat. Özellikle babaların, çocukların eğitimine ve evin genel işleyişine "katkı"ları takdire şayan :) Aslında, ne kadar çocuklarla ve evdeki işlerle ilgili de olsam benim durumum, kitaptaki babalardan belki bir TIK üzerinde. Daha fazla değil.  Geçenlerde iki çocuğu olan bir kadın meslektaşım ile karşılaştık. Nasıl gidiyor hayat dedik karşılıklı. Ben, ne olsun iş güç dedim. O, ne olsun iki çocuk dedi. Anneleri ilgilenmiyor mu diye espri bile ya...

20 Kasım 2015'te Harbiye Askeri Müzesi'nde buluşalım

Böyle başlıklar kullanmak istemiyorum. Lafın tamamını söylemeyi de sevmem zaten. Ancak, günümüzde bırakın uzun yazıyı, yazı okuyan bile yok denecek kadar az. İnsanlar çoğunlukla " bakıyor " sadece. Başlıklara bakıyor , fotograflara bakıyor , televizyona bakıyor . Televizyonu bile izlemiyor kimse, uzun süredir. Sadece bakıyor. Bir yerde akıp giden, böyle olmaması gereken hayatına bakıyor aslında.  Sayısal karasal radyo ve televizyon üzerine blogumda bir çok yazı yayınladım bugüne değin. 2013 yılında Levira'nın düzenlediği etkinlikte Estonya'nın başkenti Talin'de İngilizce blogumu temsilen bir sunum yaptım. Gene 2013 yılında iki ayrı panelde Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'ni ve Elektrik Mühendisleri Odası'nı temsilen konuştum. Ayrıca 2010 öncesi Etkileşimli Televizyon konulu bir sunum yaptım İstanbul'da bir fuar / konferans sırasında, çalıştığım iş yerini temsilen. Türkiye'de ilk kez sadece kendimi temsil ederek bir oturumda sunum y...