Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Blog sayfamda albümlerle ilgili yazdığım yazı yok denecek kadar azdır. Müzik dinlemediğimden, albüm satın almadığımdan değil bu durumun nedeni. Okuduklarım farklı türlerde olduğu için, onlarla ilgili yazmak kişisel tercihlerimi pek belli etmez diye düşündüm. Ancak müzik öyle değil. Neyse, bu aralar aldığım dört albümle ilgili yazmasam olmazdı. Şebnem Ferah'ın, en azından benim tarafımdan, uzun süredir beklenen yeni albümü OD ismiyle çıktı. Cem Karaca'nın Nazım Hikmet'in şiirinden bestelediği Çok Yorgunum en beğendiğim şarkı oldu. Vatan hasretinin iliklerinize işlediği şiire Şebnem Ferah'ın sesi çok yakışmış. Albümdeki bu şarkı dışındakilerin söz ve müziği Ferah'a ait. Grup Kızılırmak ile tanıdığım, bir kaç kez konserinde canlı dinleme şansını yakaladığım İlkay Akkaya'nın müzikte 25. yılını kutladığı UMUT adlı albüm, çok etkileyici. Türkülere farklı düzenlemeler getiren, batı sazlarıyla anadolu sazları buluşturan şarkılar da seslendiren Akkaya'nın duru...