Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Neden böyle oldu ben de tam anlayabilmiş değilim. Bu durum geçici mi onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey uzunca bir süredir blog sayfama yazmak isteğimin olmadığı. Zaten yazı sıklığından görülebilen bir durum. Ölü bloglar arasında yerini mi alacak yoksa bir süreliğine uykuya yatıp sonra uyanacak mı zaman gösterecek. Yeniden görüşünceye dek akıl sağlığınızı yitirmemeye çalışın/çalışalım. Böylesi bir dünyada ne kadar mümkünse...