Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Yazının başında belirteyim ki son dönemlerde en keyif veren romanların başında geliyor Levent Mete'nin bu ilk romanı. Mete, Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Psikiyatri alanında İzmir'de çalışıyor. Roman, İletişim Yayınları'ndan 2000 yılında çıkmış. 131 sayfalık roman, klasik romanlardan farklı bir kurgu ile yazılmasından olsa gerek 1000 adet olan ilk baskısından sonra yeniden basılmamış. Levent Mete'den okuduğum diğer roman Aşk Hastalığı adını taşıyordu. Aşk, hastalık mıdır? Aşık olmak nasıl bir ruh halidir? Kendinden vazgeçmek midir? Başkasını koşulsuz kabul müdür? Kitaptan bir alıntıyla: "...Yaşamı bir fedakarlık olarak algılayan ve kendi gereksinimlerini unutarak başkaları için yaşayanlar, aşk için gereken gerilimi yaratamayacak kadar gevşek bir ruha sahiptirler. Onların arasından saçını süpürge eden anneler ve inançları uğruna ölüme giden militanlar çıkabilir, ancak tutkulu aşıklar çıkmazdı. Öte yandan, kendinden başkasını düşünem...