Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

Şarap ve Din, Jean-Robert Pitte

Kitabın adına bakıp güncel tartışmalarla bir ilgisi olduğunu düşünenler için baştan söyleyeyim, doğrudan ilgi kurmak pek anlamlı değil. Toplam 10 kısa makaleden oluşuyor Jean-Robert Pitte'nin yazdığı ve Esra Özdoğan'ın çevirdiği kitap. Şarabın, daha doğrusu alkollü içkinin, din ile ilişkisi değerlendiriliyor her bir makalede. Üzümden yapılan şarabın yanı sıra arpa/buğday/pirinçten yapılan biralar, hurma şarabı gibi farklı içkilerin yıllar boyu toplumların yaşamlarındaki etkileri inceleniyor. İlginç bilgiler var makalelerde. Bir tanesini bu nota aktarayım:  "...Champagne'daki Benedikten Hauviller Manastırı'nın kilercisi Dom Perignon'un adı bu konuda son derece yetenekli bir keşiş olarak tarihe geçmiştir. XIV. Louis'nin çağdaşı olan Dom Perignon, olabilecek en iyi şampanyayı üretmek için farklı bağlardan gelen üzümleri bir arada kullanma tekniğinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur..." Günümüzde şişesi epey bir liraya satılan Don Perignon marka...

Radyo dünyasında teknolojik gelişmeler (yazı henüz tamamlanmadı!!!)

Yayın sektöründe çalışan bir ar-ge mühendisiyim. Yeni yayın teknolojileri, özellikle etkileşimli televizyon temel araştırma alanım. Bu konuyla ilgili çeşitli sunumlar, dergi makaleleri, yüksek lisans bitirme projesi hazırladım. Televizyondaki yenilikler heyecan verici ve bir kısmı ülkemizde de başarı ile uygulanmakta. Sayısal uydu yayıncılığı ve sayısal uydu platform işletmeciliği yıllardır sürüyor. Sayısal kablo yayıncılığı yakın sayılabilecek bir tarihte Türksat tarafından sunulmaya başlandı. Sayısal karasal yayıncılığa ilişkin denemeler yapıldı. IPTV, TTNet tarafından sunuldu/sunulacak. Etkileşimli televizyon uygulama örneklerini sayısal uydu paltformunda görebiliyoruz. Televizyon sektörü teknolojik yenilikleri, biraz gecikmeli de olsa, takip ediyor. Ancak ülkemizde televizyondan daha eski, daha köklü olan radyo yayıncılığı için aynı tespiti yapamıyoruz. Bu yazıda Avrupa'da radyo yayıncılığının geleceğine ilişkin tartışılan konulardan bahsetmek istiyorum.  Sürekli ilk radyo yayı...

televizyon izlemek ya da...

Nancy Andreasen'in Yaratıcı Beyin kitabını okuduktan sonra insan beyninin gelişimini her yaşta sürdürebildiğini öğrendim. Kitapta Londra taksi sürücüleri, senfoni orkestralarında çalan sanatçılar üzerinde yapılan araştırmalara yer verilmiş. Teknoloji bu kadar gelişmemişken, navigasyon cihazları henüz yaygın değilken, Londra'da taksi kullanmak öyle her babayiğidin harcı değilmiş. Yolları, deyim yerindeyse avucunun içi gibi bilmen beklenirmiş. En kısa yol, yoğun saatlerde en işlek yol bilgilerini edinmeden taksi kullanma hakkı kazanılmazmış. Bu bilgilere sahip taksi sürücüleri üzerinde yapılan çalışmalar, diğer insanlarla kıyaslandığında beynin kimi bölgelerindeki bağlantıların arttığını göstermiş. Şimdi hangi bölgeler olduğunu hatırlamıyorum, merak edenler kitabı edinip öğrenebilir. Senfoni orkestrasında çalanlarda da benzer durum gözlenmiş. Hem farklı bir alfabe olarak nitelendirilebilecek notayı okumak, hem kendi çaldığını dinlemek, hem şefin hareketlerini izlemek bir yandan ...

yakında blogda

Madem yayın sektörünün bir çalışanıyım yayıncılığın olmazsa olmazlarını kullanayım. Azz sonnra :) Yakında blog sayfasında görecekleriniz: Ankara'nın yeni ve özel/güzel mekanlarından birisi hakkında yorum, Radyonun geleceğine yönelik tahminleri derleyen teknik ağırlıklı bir yazı, Ülkemizin canavarlaştırılan sorunlarından birisi için Avrupa'da yıllardır uygulanan teknolojiyi tanıtıcı bir yazı, İlişkiler etiketli enteresan bir yazı... Azzz sonra ama peki ne kadar sonra? Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...

Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları, Buket Uzuner

Sahaf gezmeyi oldum olası sevmişimdir. İstanbul'daki kadar fazla olmasa bile başkentimizde de sahaflar var. Nerede diye soranlar için bildiğim bir kaç adresi paylaşayım. Adreslerin tümü Kızılay civarında. K aranfil sokakta Birlik pasajı, Kızılay Sümer sokak-İzmir caddesinde Moda Çarşısının alt katı, İzmir caddesi-Atatürk bulvarında Kocabeyoğlu pasajının alt katı, Zafer çarşısının alt katı.  Bir sahaf gezmesi sırasında rafta diğer kitapların arasına sıkışmış halde gördüm Uzuner'in gezi notlarını. 14 öykü ve 7 mektup var, Uzuner'in akıcı dilini sevenler için bir oturuşta okuyacağı kitapta. Elimdeki 7. baskı Ağustos 1994'te çıkmış Gür yayınlarından. İlk baskı 1989 yılına ait. Kitabın adına bakıp içindeki öykülerin, sadece gezi notlarından oluştuğunu düşünmeyin. Siyah saçlı birisinin kuzey ülkelerinde gördüğü ayrımcılıktan, cinsel özgürlüğe, yabancı olmaktan, Cezayir'in yaşadığı dönüşümlere kadar bir çok konu gezi notlarına karışmış. Öykülerin gezi notunun ötesine ...

Serdar Turgut'un yazısından

Blog sayfamda çok nadir yaptığım bir şey köşe yazılarının bağlantılarını yayınlamak. Ancak gözden kaçırılmaması gereken birkaç yazı yayınladı Serdar Turgut geçtiğimiz hafta. Yazılar gözden kaçırılmayacak türden, ancak blogda paylaşmamın tek nedeni bu değil. Bir süredir üzerinde çalıştığım konuyla, televizyon sektöründeki gelişmelerle yakından ilgili olması. Özellikle 22 Ocak 2011 tarihli Beyaz Türk hayat tarzı değişmeli başlıklı yazı, televizyon sektörünün nerelere doğru gelişeceğini işaret ediyor.  Turgut'un yazısında teknolojik terimler yok elbette. Televizyon out, alt başlıklı paragrafta özetlediği durumun teknolojik karşılığı OTT olarak kısaltılan Over-The-Top Television. Konuyu açıklamaya çalıştığım yazıyı anımsatayım ...

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok...