Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

"Düşler Ülkesi" Film

Peter Pan'ı bilmeyen yoktur sanırım. Benim gibi okumayanlardan olsanız bile duymuşluğunuz vardır. Bu hikayenin oluşum sürecini merak ediyorsanız ya da 1900'lü yılların başında İngiltere'nin olağanüstü doğasını görmek istiyorsanız ya da insanın içinde güzel duygular uyandıran bir film izlemek istiyorsanız Düşler Ülkesi (Finding Neverland) filmini izlemelisiniz. 7 dalda oskar ödülüne adaydı. Ancak, eğer yanılmıyorsam, hiç bir dalda oskar alamadı. Gene de Johny Depp ve Kate Winslet'in oyunculukları başarılı. Filmin küçük oyuncuları da oldukça iyi. Dustin Hoffman'ın rolü küçük. Yer yer gözleriniz dolarsa sıkmayın kendinizi. Düşler ülkesine olan inancınızdır belki de gözlerini yaşartan. Belki de onlar olmasa hayatın gerçekleri daha zor dayanılır olur.

Özgür Yazılım

Özgür yazılım ile ilgili bir etkinliği duyurmak istiyorum sizlere. Mart 4-5, 2005 tarihlerinde Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Günleri / 2005 isimli bu etkinlik Bilgi Üniversitesi'nde adres: Kurtuluş Deresi Cad. No:47 Dolapdere- İstanbul Harita için tıklayın . Etkinliğin programı için tıklayınız. Özellikle ülkemiz gibi kaynağı kıt ülkelerde, bir çok temel ihtiyaç için bile para bulunamazken, bilgisayar programlarına akıl almaz lisans ücretleri ödemek yerine açık kaynak kodlu uygulamaları desteklemek gerekli.

Frankfurt İzlenimleri - 2

Bu kez Türkiye'den yazıyorum. 1 haftalık Frankfurt gezimiz bitti. Yeniden ülkemize döndük. Şubat ayına göre iyi sayılabilecek havayı görünce sevindik, trafiği, çözümsüz diğer sorunları görünce üzüldük. Sevimsiz bir kent olarak değerlendirmiştim ilk yazımda Frankfurt'ta. Turist olarak bakınca halen aynı fikri savunsam bile yaşamak için düşünüldüğünde oldukça iyi olanaklar sunan bir kent. Çok iyi düzenlenmiş toplu taşıma sistemi var. U ve S Bahnlar ve tramvaylardan oluşan raylı taşımacılığa otobüsler de eklenmiş. Sistem gerçekten iyi işliyor. 1 haftalık kart alınca (18,90 ?) istediğiniz kadar gezebiliyorsunuz. Tabi belirli bir bölge içinde (ki bu verdiğim fiyat Frankfurt kent merkezi için geçerli. Havaalanı dahil değil) Yemekler bizim alışageldiğimiz yemeklere göre çok az çeşitli. Patates bol ve ucuz olduğu için her yemeğin yanında patatesi çeşitli şekillere sokup yiyorlar. Bunun yanı sıra sosis, bira, elma şarabı ve brezel isimli tuzlu simit favori yemekler. Yemek yemek için gök...

Frankfurt Izlenimleri - 1

Buz gibi bir Frankfurt gununden selamlar. Ne yazik ki yazmakta oldugum klavyede Turkce karakterler yok. Bu nedenle okumakta zorlananlardan ozur dilerim. Pazar gununden bu yana Almanya`nin simdiye kadar girdügüm ve gezdigim en sevimsiz kentindeyim. Epey dusundum bu kenti sevimsiz yapan ne diye. Sanirim Mainhattan diye anilan Manhattan a benzedigi ileri surulen dev binalari. Soguk havayi da dikkate almak gerekir gerci. Camur renginde akan Main nehrinin katkisini da yadsimak olmaz. Son olarak kentin kozmopolitligini de unutmayalim. Avrupa`nin ve Almanya`nin merkezinden yer almasi nedeniyle uluslararasi bir cok sirket ve banka Avrupa merkezi olarak Frankfurt u secmis. Avrupa Merkez Bankasi da bu sehirde. Amerka aktarmalarinin da cokca yapildigi Avrupa`nin en buyuk havaalanlarindan birine sahip. Tren istasyonu da bir kavsak noktasi. 1944 yilindaki bombalamalardan nasibini almis ve bir cok tarihi yapi yilalr sonra aslina uygun olarak yeniden insaa edilmis. Goethe, Almanya`nin onemli sair ve ...

"Kanada Salamı" film

Dün (8 Şubat 2005) CNBC'e kanalında Michael Moore imzalı Kanadan Salamı vardı. Ülkesini cesurca eleştiren Moore, ilerleyen yıllardaki filmlerine bakınca özellikle, Kanada ile ilgili bir takıntıya sahip. Kanada Salamı 1994-95 gibi vizyona girmiş. Filmde ABD başkanının halkını uyutabilmek için uyduruk bir gerekçe ile, hatta bu gerekçeyi de kendisi yaratarak, Kanada'ya savaş açması konu ediliyor. Vietnam ve Kore savaşlarının da benzer şekillerde tezgahlandığı iddiasına da yer verilmiş filmde. 2001 yılından, ikiz kulelere saldırıdan, çok önce çekilmiş olan Kanada Salamı'nda Moore, sanki bu günleri anlatmış. Ya da bu gün ile o gün arasında bir şey değişmemiş. Klasik iktisatın en temel varsayımı, hatta tartışmasız kabul ettiği gerçek, "ihtiyaçlar sınırsız, kaynaklar kıttır". Bu varsayımda kaynakların kıt olduğu bir gerçektir. Tartışmalı olan ise ihtiyaçların sınırsızlığıdır. Eğer bu varsayımı doğru kabul edersek bu durumda, kıt olan kaynakların sınırsız olan ihtiyaçlar...

"Şans kapıyı kırınca" Film

"Ananı avradını" desen sokakta birine öldürülebilirler. Oysa bu küfürü sinemada duyunca kahkalarla gülüyorlar. İlginç bir durum. Küfür kullanmadan güldürmek kolay bir iş değil. Ferhan Şensoy gibi bir ustanın böyle bir filmde yer almış olmasını filmin Küba'da çekiliyor olması ile açıklanabilir sanırım. NTV televizyonunda yönetmen ile yapılan söyleşide "küfür yok, küfürsüz güldürdük" diyordu. Tam anlamıyla gerçek dışı şeyler söylemiş yönetmen. Başından sonuna kadar küfürler, el hareketleri ve imalarla yapılan espirilerle dolu "kötü" bir film. Oyunculuklar iyi. İyi ama yetmemiş. İzlerken hep düşündüm. Yönetmen bu filmi neden Küba'da çekmiş. Fonda Küba görüntüsü de çok fazla değil. Mekan olarak genellikle "Başkanlık sarayı" kullanılmış. Bu durumda tüm ekibi Küba'ya taşımanın tek gerekçesi böyle kötü bir senaryoda oynamayı kabul ettirebilmek için "Küba'da bedava tatil üstüne para" önerisi geliyor akla...

"Güven-2", Vedat Türkali

Tarih derslerinde, belki de Türkiye aktif olarak savaşa girmediği için, üzerinde hemen hemen hiç durulmayan bir dönemdir ikinci dünya savaşı. Birinci savaşta kozlarını paylaşamamış dünya devletleri 1940'lı yıllarda yeniden savaşa tutuşmuşlar, gene bir çok insan ölmüş ve sonuçta kaybeden gene insanllık olmuş. Savaşın kazananı olmaz gerçi ama Türkiye'de yeni zenginler oluşmuş savaş döneminde. Türkali, okuduğum diğer romanlarında olduğu gibi, roman kahramanlarının yanında gerçek kişilere de yer veriyor Güven'de de. Kimilerini gerçek isimleri ile "Hasan Basri, Nazım gibi" kimilerini ise kolay tahmin edilecek takma isimlerle "Başkanın oğlu Öner Bey, Ankaralı bakkal Fehmi Bey" gibi. Pek çoğumuzun bilmediği ülkemizin yakın tarihine açılan bir perde Güven. Dünyaya sol pencereden bakanların mutlaka okuması, üzerinde düşünmesi ve dersler çıkartması gereken bir roman. Özellikle Stalin dönemine ilişkin değerlendirmenin yapılması şart. Bu arada Türkiye'yi ku...