Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

Tenedos (Kafe)

Ankara'da üniversite okuyup Tenedos'u bilmeyen var mıdır bilemiyorum. Ancak varsa çok şey kaçırdığını söyleyebilirim. Geçenlerde düşünüyorduk Tenedos ne zaman açıldı diye. Hesabettik, üniversite bitireli 9 yıl olmuş, ya bitirdiğim yıl açılmıştı ya da bir kaç yıl önce diye sonuçlandırmıştık düşüncemizi. Gerçekten de 10 yıl olmuş bu korunması, kollanması gereken mekan açılalı. Kızılırmak caddesi (sokaktı eskiden) ile Selanik caddesinin (bu da sokaktı) kesiştiği köşede, Kocatepe Cami'nin karşısında yer alan 2 katlı yer. Her daim çalan "dünya müziği" ile soslu keki ve şimdilerde her Cuma akşamı yapılan Caz Konseri ile "başka türlü bir şey" isteyenler için değişilmez kafe.İyi ki varsın. Hep varol. Tıpkı Kızılırmak sineması gibi.

İhtirasın Bedeli (Film)

İhtirasın Bedeli, Roberto Ando isimli İtalyan yönetmenin filmi de olsa, bence bir Fransız filmi. Gerek oyuncular gerek filmin dili ve elbetteki konusu "Fransız filmi" tanımına uygun. İlginç sayılabilecek konusu var filmin. Cenevre'nin güzelliklerini seyretmek keyif verici. özellikle ilk yarısında artan gerilim, güzellikler içerisinde orta yaş bunalımına düşmüş yazar, ne olduğu belirsiz ilişkiler merak uyandırıyor. Anna Mouglalis, daha önce gösterilen Novo filmindeki gibi bir rolde gene. Filmi izlememiş olanlara, Tinto Brass filmlerindeki oyuncuları düşünmesini öneriyorum. O da kim diyenlere ise söylenecek sözüm yok. ;) Yunan ve Fransız ortak yapımı olan Fransız oyuncu daha önce modellik de yapmış. Bu günlerde gidilebilecek iyi filmlerden birisi.

Beyaz & Beyaz Restaurant

Bu sayfalarda çeşitli konulardaki görüşlerimi açıklıyorum. Bu kapsamda Ankara'daki farklı mekanları da tanıtmaya çalışacağım. Ankara'da, bilen bilir, değişik hizmetlerin sunulduğu mekanlar kısıtlıdır. Beyaz & Beyaz bunlar arasında farklılık yaratan bir yer. Fiyatlar ucuz, hizmet kaliteli, mekan iyi döşenmiş. Tüm bunların yanı sıra en güzel yanı, Pazar akşamlı dışında, her akşam canlı Latin ve Caz müziği yapıyorlar. Salonda piyano var. Genelde opera sanatçılarından oluşan müdavimler, kendileri söyleyip kendileri eğleniyor. Bu arada bu tür müziği sevenler de mest oluyor. Mekanın telefonu ne yazık ki yanımda yok. Ancak yerin tarifi çok kolay. Selanik caddesi'nde Metropol sinemasının hemen yanı. Eskiden Black 8 isimli kafenin olduğu yer. Mekan ile ilgili yorumlarınızı bekliyorum.

Memleketimden İnsan Manzaraları (Tiyatro)

Ankara Sanat Tiyatroso (AST), yıllardır değişmeyen çizgisiyle, Ankara'lı sanatseverlerin çok iyi bildiği özel tiyatrodur. Geçen yıldan beri oynamakta olduğu ve artık yalnızca Pazar günleri 15.30'da oynayacağı, Nazım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları isimli eseri izledim dün. TRT Haber-Sen için özel gösterimdi. Salonu dolduran 350'ye yakın arkadaş ile oyun izlemenin tadı başka oluyor. Hele yanımda 80 yaşını aşmış, hayatında ilk kez tiyatroya giden babaannem olunca daha da keyifli oldu. Oyun, ikinci dünya savaşı yıllarında geçiyor. Konusu, adı ile aynı: memleketten insan manzaraları. İşin ilginci, yazılalı 60-70 yıl olmuş ama halen güncelliğini koruyan bir oyun. İkinci dünya savaşı yerine Irak savaşını, Almanya yerine Amerika'yı koyun alın size çok güncel bir oyun. İnsanlardaki "işsiz kalma korkusu"nun devamı da, 1989 sonrası, kimi "uzman"ların "tarihin sonunun geldiği" safsatasının geçersizliğinin kanıtıdır. Ezilen, sömürülen in...

"Kayıp Romanlar" Vedat TÜRKALİ

Büyük usta Türkali ile tanışmam "Bir Gün Tek Başına" ile olmuştu. O kadar derinden etkilenmiştim ki, diğer kitaplarını da, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. Mavi Karanlık, Yeşil Çam Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm romanlarını okuduktan sonra bir süre beklemem gerekti. 1999 yılında çıkan Güven'i halen okuyamadım. Kayıp Romanlar'ı okurken bir sonra okuyacağım kitabı da biliyordum: Güven. Türk romancılığında saygın bir yeri olan Türkali, son romanında da aynı akıcı dili kullanmış. 1919 doğumlu olan yazar, yaşamını büyük sıkıntılar içerisinde geçirmiş. Bir süre Londra'da yaşamak zorunda kalmış. Kayıp Romanlar, Güven'de bıraktığı yerden başlıyor. Türk siyasi yaşamını romanlarının arka fonu olarak kullanan yazar, bu özelliğini korumuş. 1990 yıllarda, SSCB dağıldıktan sonra, Türk solunun yaptığı özeleştiriler, Ermeni ve Kürt sorununa yaklaşımlar derinlemesine analizlerle anlatılmış. Özellikle Stalin ile ilgili net tespitler yapılmış. Türkiye'nin yakı...

Nathalie, film filmYorum

Nathalie Fransa-İspanya ortak yapımı bir film. Sıkıcı Fransız filmlerinden değil. Sürükleyici bir hikayesi, Emmanuelle Beart gibi afet bir başrol oyuncusu var. Konusu da ilginç. "Hemen hemen hiç erotik görüntü kullanmadan yalnız sözcüklerle ne kadar erotik bir öykü oluşturulabilir?" sorusunun yanıtı için görülmeye değer. İzleyicilerin çoğunluğunu erkekler oluştursa da film Tinto Brass filmleri gibi değil. Afişine aldanıp giderseniz hayal kırıklığı yaşarsınız. Ben sonunu fazla beğenmedim. Bir de kafama takılan bir soru vardı filmden sonra Avrupa'daki evliliklerle ilgili. Ancak filmin sonu hakkında bilgi vermemek için ne yazık ki sizlerle paylaşamayacağım soruyu.

Fenerbahçe maçı sonrası

Ne yalan yazayım sonucun böyle olacağını tahmin ediyordum. Bir kent düşünün ki tüm herşeyini futbol üzerine kurmuş olsun. Futbolu sadece bir spor olarak görmeyen bir ülkede küçük bir Anadolu kentinde hayat futbol üzerinden akıyorsa o kentin çocuklarının kendi seyircisi önünde oynaması mı daha güç yoksa dış sahada mı? Trabzon'un ve Trabzonspor'un sorunu, Türkiye'de futbola bakışın değişmeden çözülemez. Zamanında Hami Mandıralı'nın bir açıklaması vardı. Gol kaçırınca sokağa çıkamıyorum diye. Bir dönem İspanya'da oynayan Tayfun ile Nihat kaybettikleri bir maç sonrası dışarıda yemek yiyorlarmış Sen Sabastiyan'da. Taraftarlar hesaplarını ödemiş. "önemli değil bir dahakine kazanırsınız" demişler. İnsanların futbola bakışı sakat Türkiye'de. Birey olamamış insanlardan oluşuyor ülkemiz ne yazık ki. Durum böyle olunca "aidiyet" çok önemli oluyor. Memleket, okul, meslek, takım bunlarla kişiler bir yerlere ait olma gereksinimlerini karşılıyor. Transf...