Ana içeriğe atla

Kayıtlar

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

Ev / Nermin Yıldırım

Bugüne kadar 400'ün üzerinde kitap ile ilgili not ekledim blog sayfama. Tüm eserleri okuyup bitirdikten sonra eklediysem de Ev, bir ilk oldu ve 6 Nisan 2023'te, henüz roman bitmemişken bir yazı yazdım. Romanı çok beğendiğim için bitirmeyi bekleyemedim, yazmak için.  Bir yol hikâyesi Ev. Nermin Yıldırım'dan okuduğum ikinci romanda, daha önce okuduğum romanda işlenen konuya benzerliklerin fazlalığı başlangıçta hayal kırıklığına uğrattı beni. Hatta Ev'de Portekiz'den İspanya'ya yapılan bir yürüyüşün anlatılmasını, uluslararasında şansını arttırmaya yönelik planlı bir çaba olarak düşünmüştüm. Romanı bitirdikten sonra ise, moda tabirler, velev ki öyle, ne olmuş yani, dedim kendime.  Santiago Yolu, el Camino de Santiago, anahtar kelimesi ile internette aradığınızda karşınıza bir çok bilgi çıkacaktır. Instagram hesabından gördüğüm kadarıyla Nermin Yıldırım, tıpkı Ev'in kahramanı Seher gibi, bir arkadaşı ile bu yolculuğu yapmış. Romanların gerçek hayat ile benzerli...

bir kez daha o sene bu sene olsun

24 Şubat'ta yazmıştım son olarak, o sene bu sene olsun diye, ki o yazıma da bir önceki yazımı hatırlatarak başlamıştım. Tıpkı bu yazıma başladığım gibi. Şubat sonunda Avrupa kupalarında bir sezonda üçüncü elenişimizin ardından, öze dönüş çağrımı yinelemiştim. Bu kez Türkiye kupasından da elenip ligde de hiç bir iddiamızın kalmadığının ispatı, Kasımpaşa'dan iki gol yediğimiz günün sabahında yazıyorum: öze dönelim. Dünkü maça dair yazacak hem çok şey var, hem de hiçbir şey yok. Kalecimiz dışında tel tel dökülen bir takım ve kenar yönetimi izledik 90 dakika boyunca. Dün maçın spikeri ilginç bir bilgi vererek başladı yayına. İşin doğrusu bu sezon takımı yakından takip etsem bile fark etmediğim hatta TRT Spor'da çalıştığım dönemde programlarda yorumcu olarak katkı sunanlardan da duymadığım bir bilgi: bu sezon tüm lig maçlarına farklı 11'ler ile çıkmışız. 26 maçın hiçbirisinde 11 aynı olmamış.  Abdülkadir Ömür ve Eren takımda en çok koşan ve en az fayda sağlayan iki isimdi, b...

Ev / Nermin Yıldırım

Bugüne kadar sanırım 1000'in üzerinde sayıda kitap okumuşumdur. Bunlar arasında Ev, bir kaç özelliği ile benzersiz oluyor. Bu yazımda, benzersizliklerinden bahsedip, ikinci yazımda Ev ve Nermin Yıldırım'ın diline dair görüşlerimi paylaşacağım. Benzersizliklerin ilki, bugüne kadar ilk kez bir kitabı okumayı bitirmeden blogda yazıyorum. Bugüne değin 400'ün üzerinde kitap notu ekledim. Hepsini eserleri okuyup bitirdikten sonra, hatta kimini bitirdikten seneler sonra ekledim bloga. Ancak Ev'de bunun yerine, henüz okumayı sürdürürken yazmaya başladım. 20 Kasım 2022'de Dokunmak romanına dair yazdıklarıma bakınca , Ev'i okumaya Kasım 2022'de başladığım anlaşılıyor. Gene bloguma bakarsanız, Kasım 2022'den sonra eklediğim kitap yazılarının olduğunu görebilirsiniz. Barış Bıçakçı 'yı keşfim de Aralık 2022'ye denk geliyor. Ev'i okumaya başlamam ile bitirmem arasında aylar var olacak. Sanırım bu hafta içinde okumayı tamamlayabileceğim. Benzersizliklerin i...

The Net / Sandra Bullock

1995 senesinden kalma bir film, The Net. Şirketlerde CRT monitörlü bilgisayarların, otomobillerde araç telefonlarının kullanıldığı günlerde çekilmiş. Bir distopya denilebilir sanırım. Tüm "sistemi" ele geçirmek üzere planlar yapan "kötüler" ile bu işe tesadüfen bulaşan, bilgisayarının başında yaşayan, insanlarla iletişimi zayıf ama kendisi güzel kadının macerası. Sonu, ilk sahnesinden belli olan Hollywood klişeleri ile dolu, mısır patlağı gibi bir film. Mısırı yerken, filmi izlerken keyif veriyor, sonrası ise pişmanlık... Gereksiz alınan kaloriler, gereksiz geçen zaman. Peki ben neden seneler sonra The Net (dilimize İnternette Av olarak çevrilmiş) filmini izledim? Yanıtı basit aslında. Mısır severim, pişmanlık duymam.

bir haftasonu süren emeklilik ve merhaba FabriKHAS

25 sene süren çalışma hayatının emeklilik keyfinin daha uzun olmasını dilerdim. Keşke ülkemiz emeklileri de Avrupa'dakiler gibi gelirlere sahip olsalardı. Ancak, neredeyse günlük artan fiyatlarla geçinebilmek için çalışmak şart. Neyse ki sevdiğim ve bildiğim konuda çalışabileceğim yeni işimi bulmuştum emekliye ayrılma kararından önce. Bu uzun, ama bu kez gerekli girişin ardından gelelim güzel haberlere. 1998 yılında girdiğim ve çok sevdiğim yayıncılık dünyasında hayal ettiğim bir işe sahip oldum sonunda. Onca yıl hobi olarak sürdürdüğüm, yeni yayın teknolojilerinin takibi, artık iş tanımım arasında. Hatta sistemin kuruluşu bitip, işletme oturunca, birinci işim olacak belki de. İstanbul'da Kadir Has Üniversitesi bünyesinde kurulmakta olan FabriKHAS adlı medya merkezinde teknik görevli olarak çalışmaya başladım. İşim, çalışma arkadaşlarımızla birlikte, kurulacak medya merkezinde doğru cihazların satın alınıp işletilmesi ve bu sistemlerin her an güncel tutulması, gelişmelere uygu...

kapanan ve açılan kapılar

Benim için kararı almadan öncesi zorlu geçer. Günlerce, aylarca hatta kimi kez senelerce düşünürüm. Çoğunlukla boşa koyarım dolmaz, doluya koyduğumda almaz ve gitmek mi zor kalmak mı der, otururum olduğum yerde.  Bu kez de öyle oldu. Son bir kaç senedir daha yoğun olmak üzere, uzunca bir süredir iş değiştirme fikri kafamda vardı. Benim gibi 15 - 20 sene boyunca aynı iş yerinde çalışınca yeni iş bulmak kolay olmuyor. Bağlantıları sıkılaştırmak, sektöre kendimi tanıtmak, nerede ne yapılıyor öğrenmek ile geçen toplamda 8 senenin sonunda, artık çıkmaz diye düşünürken gelen emeklilik kararı ile 31 Mart'ta emekli ve bu hafta, büyük bir terslik çıkmaz ise, yeniden çalışan olacağım. Yazının başlığını kapanan ve açılan kapılar koydum. Kapı, önemli bir metafor. Dört kapı ve kırk makamdan geçmek ise hayatımın amacı. Hangi kapıdayım, hangi makamlardayım bilemiyorum. Aşık Veysel'in dediği gibi, uzun ince bir yolda, gündüz gece gidiyorum. Ne zamana kadar, bilmiyorum. Yolda olanlara, yola çık...

son hafta

Devlet memuriyeti ile geçen 25 senenin son haftasındayım. Olacakları tahmin etme konusunda yetenekli değilim, gene de seçim öncesi Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak bilinen bizlerin sorunlarını çözecek düzenlemenin çıkacağını tahmin ediyordum. Bu yüzden geçen yazdan bu yana, emeklilik ve sonrasına dair planlar yapıp durdum. Onca plan ve iş başvurusu sonuçsuz kaldıktan sonra, meslek büyüğüm bir abimiz ile konuşma, bambaşka bir hayatın kapısını araladı. Eğer son dakika bir terslik olmaz ise, Nisan ayının başında, hayalindeki işi tasarla deseler, bu kadarı gerçekçi olmaz diye tarif edemeyeceğim, yeni işime başlayacağım.  Bu vesile ile beni bugün sahip olduğum yetkinliğe kavuşturan ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği'ndeki hocalarıma, ardından TRT'deki meslek büyüklerime ve elbette çok kıymetli aileme teşekkürlerimi bir de buradan sunmak istiyorum.