Ana içeriğe atla

Kayıtlar

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

son hafta

Devlet memuriyeti ile geçen 25 senenin son haftasındayım. Olacakları tahmin etme konusunda yetenekli değilim, gene de seçim öncesi Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak bilinen bizlerin sorunlarını çözecek düzenlemenin çıkacağını tahmin ediyordum. Bu yüzden geçen yazdan bu yana, emeklilik ve sonrasına dair planlar yapıp durdum. Onca plan ve iş başvurusu sonuçsuz kaldıktan sonra, meslek büyüğüm bir abimiz ile konuşma, bambaşka bir hayatın kapısını araladı. Eğer son dakika bir terslik olmaz ise, Nisan ayının başında, hayalindeki işi tasarla deseler, bu kadarı gerçekçi olmaz diye tarif edemeyeceğim, yeni işime başlayacağım.  Bu vesile ile beni bugün sahip olduğum yetkinliğe kavuşturan ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği'ndeki hocalarıma, ardından TRT'deki meslek büyüklerime ve elbette çok kıymetli aileme teşekkürlerimi bir de buradan sunmak istiyorum. 

Çok Uzak / film Netflix

Blogumda Netflix'i 2013 yılında konu etmiştim, ilk olarak. Eylül 2013'teki yazımda Netflix'in televizyon izleme alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte ortaya çıktığını ve prodüksiyon - yayın zincirini de dönüştürdüğünü House of Cards dizisi üzerinden anlatmıştım .  Blogumda Netflix'in sektöre etkilerini konu alan başka yazılarımı da okuyabilirsiniz . Bu yazı ise bir film değerlendirmesi denemesi.  HBBTV'yi hatırlayanlar vardır. Has Bilgi Birikim Televizyonu adıyla, özellikle sinema severlerin gönlüne taht kurmuş bir televizyon kanalıydı. Sinemayı ne kadar çok sevdiğimi HBBTV sayesinde anladım desem yeridir.  HBBTV'yi neden andığım bir kaç hafta sonra daha iyi anlaşılacak deyip gelelim Çok Uzak filmine.  Sanat eserlerinin oluşturduğu etki ile o eseri gördüğünüz / okuduğunuz / izlediğiniz / dinlediğiniz zamanki siz arasında derin bir bağ var bana göre. Eğer doğru zamanda o eserle karşılaştıysanız etkisi büyük oluyor. Çok Uzak filmini, işte böyle "doğru zama...

İstanbul ve hayat üzerine

Şehir, zor bir şehir. Kalabalık, hem de çok. Neredeyse günün her saati, şehrin her yerinde trafik sıkışık. Pahalı, hem de çok. Bir bardak buzlu latte, 65 TL. Öyle boğaz manzarasına karşı içilen bir kahve değil. Mahalle arasındaki üçüncü nesil kahve dükkanlarının birindeki fiyat bu.  Yukarıdaki paragrafta yazdığım olumsuzluklara daha nicesi eklenebilir. Ancak, gene de yirmi milyona yakın bir nüfus bu şehirde yaşıyor. Hadi diyelim bunların yarısı mecburiyetten buradalar. Geriye gene on milyon kişi kalıyor.  Yaklaşık iki senedir yaşadığım İstanbul'un kendine has bir aurası olduğuna karar verdim. "Aura" doğru kelime olmayabilir, isterseniz enerji de diyebilirsiniz ya da ritm.  Ritm belki en doğrusu. Sizi de içine dahil eden bir kelime çünkü. Siz ve şehir, sevdiğiniz ile siz... uyum içinde olmalı, aynı ritmi tutturmalı. Ritm bozuk olursa şarkı dinlenmez oluyor. Kakafoniye dönüşüyor herşey. Yalan yok, bence İstanbul ile ritmimiz tuttu. Birbirimizi sevdik.  Sevgili Ankara, ...

yürümek, hayat ve diğer şeyler üzerine

Hep sevmişimdir yürümeyi. Bazen bir yerlere ulaşmak için, çoğu kez kafamda oturtamadığım konuları kendimle tartışmak için... Dün de yürüdüm, bu kez tahmin ettiğimden de uzun. Dört saat boyunca, toplamda 20 kilometre yol yürümüşüm. Arada yokuşlar, daha önce hiç adım atmadığım sokaklar, hurdacılar, otoyolların altı, tren yollarının üstü derken saatlerimi yürüyerek ve düşünerek geçirdim.  Sizi bilmem ama "oturum sakince düşünmek" hiç yapamadığım bir şey. Oturup düşünemeyenlerdenim.  Hayatımda önemli değişiklerin arefesindeyim. 1998 yılından bu yana çalıştığım iş yerimden ayrılıyorum. Nisan ayından itibaren İstanbul'da yeni işime başlayacağım.  Bu garip ve "transient" dönem geçip yeniden "steady-state" döneme varmak mümkün olacak mı emin değilim. Sanki bugünden sonrası hep "transient" geçecek.  Steady-state'in getirdiği konfor ve huzur olmayacak muhtemelen yeni hayatımda. Neyse, sabahın köründe, aklıma gelenleri alt alta yazınca, konuyu bilme...

Nilüfer

18 senede 1700'den fazla yazı yayınladım. Bunların arasında bir şarkı üzerine yazdığım yoktu. Bir kaç sene önce Müslüm Gürses'ten dinlediğim Nilüfer adlı şarkının beni neden bu kadar etkilediğini düşününce, konu ile ilgili bir şeyler karalayıp, kişisel tarihime bir not düşmem gerektiğini fark ettim. Sözleri Murathan Mungan'a ait olan şarkının bestecisi Sunay Özer'miş. Müslüm Gürses'in 15 Nisan 2006'da yayınladığı albümde yer almış ilk olarak. Ardından Zeynep Casalini 25 Kasım 2007'de single olarak yayınlamış, sonra albümüne de almış. Casalini'nin yorumunu dinlemedim hiç, beni mesteden Müslüm Gürses'in buğulu sesi oldu.  Ayrılıklar üzerine yazılmış şiirler arasında ilk sıraya hep Nazım Hikmet'in Herkes Gibi'sini koyardım. "Herkes gibi" olmak çok can acıtıcı olsa gerek diye düşünürdüm.  Artık o kadar emin değilim. Murathan Mungan'ın Nilüfer'indeki "her şeyi al, bana beni geri ver, bir şansım olsun. sensiz ömrüm olsun...

Google Maps aylık raporunun düşündürdükleri

Hayatımın tüm detaylarını benden iyi takip eden Google, aylık raporlar gönderiyor. Nereye gitmişim, nereleri sevmişim, ne yorum yapmışım hepsini kaydediyor. Elbette gerekli izinleri verdiğim için yapabiliyor bunları. Mart başında, Şubat ayı raporu gelince bir şey dikkatimi çekti. Sizlerle paylaşmak istedim. 28 gün süren ay boyunca 41 saat yürümüş, 42 saat araç ile seyahat etmişim. Aşağıda ayın ayrıntılı dökümünde göreceğiniz gibi aslında tüm ulaşım süresi değil bu paylaşılan. Deniz yolunda geçen 10 saat, bu 83 saatin içinde yok. Yani aylık toplam 93 saat.  Haftaya bölünce ise yaklaşık 23 saat. Bu hesabı 7 gün üzerinden sürdürünce, ortalama 3 saat yollarda geçmiş. Aslında kimi günler evden hiç çıkmadığımı hatırlayınca gün başına yollarda geçen sürenin 4 saatten fazla olduğu ortaya çıkıyor.  Sizi bilmem ama bence bu pek sürdürülebilir bir durum değil. Bir gün içinde uyanık geçen 16 saatin dörtte birini yollarda heba etmek akıl kârı değil.  Yanda gördüğünüz aynı aya dair dah...

sonunda EYT Meclis'ten geçti...

Uzun zamandır beklediğim, deprem felaketi sonrası çıkmaz diye düşündüğüm Emeklilikte Yaşa Takılanlar düzenlemesi dün Meclis'te kabul edildi. Yasal prosedürün ardından bu hafta bitmeden yürürlüğe girecek gibi görünüyor.  1995 yılında başladığım çalışma hayatımda bir dönem sona erecek, büyük olasılıkla. Elbette çalışmaya devam edeceğim. Daha çocuklar okuyor. Ancak hâli hazırda çalışmaya devam ettiğim kurum ile vedalaşıp yeni bir iş yerinde mesaiye başlayacağım.  Bu önemli gelişmenin herkese hayırlı olmasını diliyorum.