Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bloga tiyatro oyunu yorumu girmeyeli epey zaman olmuş. Blogdaki kayıtlara göre en son 15 Şubat 2009 tarihinde Ölüm ve Kız adlı Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sahnelediği oyunu izlemişim. Bir yıldan uzun süre sonra yeni bir oyun ile karşınızdayım: Üç Küçük Kuzucuk. Daha önce tek perdelik oyunlar izlemiştim. İlk kez bu kadar kısa bir tek perdelik oyun izledim: 30 dakika. İzleyiciler, yani oyunun asıl hitabettiği kesim, bizim ufaklıklar ve kimi onlardan bir kaç ay büyük kimi bir kaç ay küçük akranları. Pembe Kurbağa Çocuk (belki bebek demek daha doğru) Tiyatrosu'nun oyununu izledik ailecek. Bebek/çocuklara yönelik oyun nasıl olurmuş görmüş olduk. Bol müzikli, bol alkışlı, bol tekrarlı ve bol mesajlı. Hepsinin ötesinde bol eğlenceli :) Küçük bir salonu dolduran, kimi minderin kimi halının üzerinde oturmuş bücürükler ile kimi sıkıntıdan patlayan kimi eğlenen yanlarındaki velileri. Sahnede yaptığı işi önemsediği ve aynı zamanda keyif aldığı hissedilen Ali Nihat Yavşan ile ismini bilmed...