Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Ankara'da yaşadığımız dönemde Ankara Sanat Tiyatrosu'nda bir çok oyunda sahnede izlediğimiz, bugünlerde ise Aile dizisinde rol alan Yıldırım Şimşek'in anılarından oluşan Çinçin Sahnesi adlı eserini, bir solukta okudum. Dorlion Yayınları'ndan Aralık 2022'de çıkmış kitap. Çıktığı günlerde sipariş vereyim diye düşünmüştüm ancak araya emeklilik, yeni işler, yeni kurulacak işler girince unuttum. Kısmet bugünlereymiş. İki bölümden oluşuyor kitap. İlk bölüm Yıldırım Abi'nin çocukluk ve gençlik yıllarına ait. Çalışkanlar Mahallesi, Çinçin, Aydınlıkevler, Siteler bölgelerinde geçiyor. Sevgili Yıldırım Abi, babamın kuzeni. Babamın dayılarının çoğunun yaşadığı Çinçin'e onları ziyaret etmek için gittiğimiz günleri hatırladım, anıları okurken. Biz Tuzluçayır'da oturuyorduk. Birbirine fiziksel olarak pek yakın sayılmayacak iki kenar mahallenin paylaştığı yoksulluk ve yoksunluk aynıydı. Anılarda geçen konuşmaları şive ile yazmasını çok beğendim. Satırları okurken kâ...