Ana içeriğe atla

Kayıtlar

teknik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

5G Yayıncılık

Dün, Rohde & Schwarz tarafından düzenlenen 5G Yayıncılık adlı sanal yuvarlak masa toplantısına dinleyici olarak katıldım. Almanya ve Fransa deneyimlerinin anlatıldığı etkinlikte çip üreticisi Qualcomm'un paylaştığı vizyon da oldukça ufuk açıcıydı. İlerleyen günlerde etkinliğin kaydı paylaşılırsa, bu yazıya bağlantısını ekleyeceğim. Bu yazıda 5G üzerinden yayıncılığın ülkemiz için önemini değerlendirmeye çalışacağım. Ancak öncelikle filmi biraz geriye sarmamız şart. Bugün Avrupa'da sayısal karasal televizyon şebekesini kurmamış, Türkiye'nin dışında, bir ülke yok. Bir çok Avrupa ülkesinde önce DVB-T, ardından DVB-T2 şebekeleri kuruldu. Kimi ülkeler DVB-T şebekesini pas geçip doğrudan DVB-T2 şebekesini devreye aldı. Televizyon yayınlarını izleyicilere ulaştırmak için kablo ve uydunun yanı sıra sayısal karasal vericiler, sadece Avrupa ülkelerinde değil, tüm dünyada kullanılıyor.  Ülkemizde sayısal karasal televizyon şebekesi ise yok. Neden yok, ne zaman kurulmasından vaz g...

TRT'nin yeni platformu: tabii

Yıllarca farklı birimlerinde çalıştığım TRT'den Mart 2023'te emekli oldum. Bu uzun yolculuğun ardından, bir yüksek mühendis olarak TRT'nin dijital platformu Tabii 'yi incelemek benim için oldukça heyecan verici bir deneyim. Öncelikle belirtmeliyim ki, Tabii ile birlikte, TRT'nin sektördeki liderliği, dünya çapında rekabet edebilecek bir dijital platformla birleşmiş durumda. Bu, izleyicilere zengin bir içerik deneyimi sunmak adına atılmış önemli bir adım. Sizi eski yazılarımla sıkmak istemem, ancak TRT'nin bu dijital yolculuğunda nasıl evrildiğini anlamak adına Over The Top TV (OTT TV) konusundaki geçmiş yazılarıma göz atmanızı öneririm. 2011'de OTT'nin adını bile sık duymadığımız bir dönemde bu konuda yazmıştım . Gelelim Tabii platformuna. Tabii, Türkiye'nin küresel çevrimiçi yayın hizmeti olarak tanımlanıyor ve içeriğinde dizi, film, program, belgesel ve birçok orijinal yapımı barındırıyor. Üstelik, bu içeriklere ücretsiz olarak ulaşmak mümkün. Kred...

IBC 2023 genel değerlendirme

Eylül ayı, yayın dünyasında çalışanlar için IBC ayı olarak geçiyor. Öncesinde 15-20 gün pre-IBC, sonrasında 15-20 gün post-IBC günlerini de katarsanız aslında Ağustos ortası ile Ekim başına kadar geçen 40-45 gün, Amsterdam'daki dört günlük etkinliğe odaklanılarak geçiriliyor. IBC, Amsterdam için de önemli. Bu sene 170 farklı ülkeden 43.000'den fazla ziyaretçi gelmiş şehre. Farklı salonlara dağılmış 1250'den fazla şirketin hepsini ziyaret etmek olanaksız elbette. Bu yıl, üç tam günü fuarda geçirdim.  4 gece 5 günlük Amsterdam'daki fuarın, konaklama, kent içi ulaşım, ki IBC, Amsterdam içinde geçerli 4 günlük kartı ücretsiz veriyor, Leiden - Amsterdam arası tren maliyetleri, yeme - içme ve İstanbul - Amsterdam gidiş dönüş uçak bileti dahil 1200 € maliyeti oldu bana. İlerleyen senelerde bu yazıyı yeniden okuyacaklar için anlamlı olabilsin diye 8600 TL'lik uçak biletini de Euro'ya çevirerek toplam maliyeti hesapladım. Burada en büyük kalem, otel konaklaması oldu, her...

IBC'ye 10 gün kaldı. Pre IBC 2023 - 2

IBC 2022 hatırası  2019 yılında katıl(a)madığım IBC'nin öncesinde yayınladığım Pre IBC yazılarındaki konulara baktım, bu ikinci yazıyı hazırlamadan önce. İşin doğrusu 2019'da 3 yazıda paylaştıklarıma bakınca, bu senenin ilk yazısında, 2019'un üç yazısında anlattıklarımın fazlasına yer verdiğimi gördüm. Bu uzun, ancak bence gerekli girişin ardından, önemli bir bilgi ile başlayayım bu yazıya. 2023 IBC'sinde ücretli konferans oturumları 15 ve 16 Eylül'de. 17 ve 18 Eylül'deki oturumlar ise ücretsiz olacak. Programa dikkatli bakarsanız 15 ve 16 Eylül'deki kimi oturumların da ücretsiz izlenebileceğini fark edeceksiniz. Ayrıca fuar alanına yayılmış farklı bölümlerde özel sunumları takip edebilirsiniz. Avrupa Yayın Birliği'nin ( EBU) desteklediği  TECH ZONE adlı bir program çerçevesinde 5 ayrı sunum olacak. Hall 8'de görebileceğiniz bu sunumlara kısaca değinmek istiyorum:  Japonya kamu yayıncısı NHK'in yapay zeka destekli video özetleme uygulaması, arşi...

Next Generation Audio (NGA) - Sonraki Nesil Ses

IBC 2022 - Amsterdam RAI 19 yaşını devirmeye hazırlanan blogumda teknik etiketli 373 yazı yayınladım. Bu yazıların büyük bölümü, çok az sayıda okuyucunun ilgisini çekti. Gene de yazmaya, yazmak için araştırmaya devam ediyorum. Next Generation Audio (NGA) konusunu 2019 Ocak'ta yazmıştım . Konuyu yeniden, güncel bilgilerle birlikte ele almadan önce Ocak 2019'daki yazımı okudum. Üzerinden neredeyse 5 sene geçmiş, toplam görüntülenme sayısı 272. Umarım bu yazım daha fazla sayıda okuyucuya ulaşır. Hoş, kimse okumasa bile yazmaya devam edeceğim. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim konumuza. Öncelikle  yazıyı hazırlarken yararlandığım kaynakları bu kez başta sizlerle paylaşayım. Öncelikle Avrupa Yayın Birliği'nin (EBU) 10 Things You Need To Know About Next Generation Audio adlı 30 sayfalık raporunu okudum. Mayıs 2021 tarihli rapora ücretsiz olarak erişmek olanaklı . Ardından  IBC 2023'ün web sayfasındaki MPEG-H ve Dolby AC- 4 ile ilgili yazıları okudum. ...

Medya - 4: Platformlar

1991 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde okumaya başladığımda cep telefonu yoktu. Evimizde bilgisayar ve internet bağlantısı da yoktu. 1993 yılında 486 DX 2 - 66 işlemcili bir toplama bilgisayar sahibi olduğumuzda, ki hâliyle "evin" bilgisayarıydı bu cihaz, internete bağlanmak için bir sene daha beklemiştik. Çevirmeli bağlantı ile bir fotografın inmesi bile epey vakit alıyordu.  1998'de TRT'de işe başladığımda yerel alan ağı ihalesi yeni yapılmıştı, geniş alan ağı bağlantısı ise henüz yoktu. Bu girişi yapmamdaki amaç, "platform" kavramının hayatımıza neden bu kadar geç girdiğine dair bir tespitimi paylaşmak... Teknoloji, hem internet bağlantı hızları anlamında, hem de sıkıştırma algortimaları anlamında hazır değildi.  Sanırım platformlardan bahsetmeye başlamadan önce Over The Top Television ya da daha yaygın bilinen adıyla OTT nedir sorusuna açıklık getirmek iyi olur. Endişelenmeyin, dünya bir gaz -...

Medya 3 - Televizyon

Radyo yazısının yayınlanmasının ardından cesaret verici yorumlar geldi. Özellikle TRT'de çalışıp emekli olmuş meslektaşlarımın yazımı ve çabamı takdir etmeleri beni fazlasıyla mutlu etti. Umarım televizyon (TV) başlıklı yazım da aynı ölçüde ilgi çeker.  Televizyon yazısını, yayınlanmasından 10 gün kadar önce tamamlayıp bir grup arkadaşıma gönderdim. Onlardan gelen yorumların birleştiği nokta, yazının sektör profesyonelleri için fazla basit, sıradan vatandaş için ise fazla karmaşık olduğu yönündeydi. Yorumları okuyunca yazı dizisine neden başladığımı açıklamam gerektiğini fark ettim.  Medya yazı dizisinde amacım, dizi boyunca anlatmaya çalışacağım ortamları - yayınları - sistemleri kullanan ancak bunların geri planında ne gibi teknolojiler - yapılar olduğunu bilmeyen sıradan vatandaşları bilgilendirmekten ibaret. Zor bir işe giriştiğimin farkındayım. Konuların ele alınış biçimini fazla yüzeysel buluyorsanız, muhtemelen sektörde çalışan birisiniz. Haklısınız, yazılarda ayrıntıya...

RTÜK'ün youtube kanallarını denetleme yetkisi var mı?

Bu yazı da nereden çıktı demeyin. Blogumun düzenli okuyucularının, ki benim dışımda ikinci bir kişi var mı ondan bile şüpheliyim, hatırlayacağı gibi O ver T he T op T ele V ision (OTTTV) yayınlarının, 6112 sayılı yasa gereğince RTÜK denetimine tabi olduğunu, ancak bu özel yayınların denetiminin nasıl yapılmasına dair bir yönetmeliğe ihtiyaç duyulduğunu bundan 10 sene önce yazmıştım . Bu yazımdan iki sene sonra, 2015 yılında bir kez daha konuyu ele alıp bu yazımı yayınlamıştım . OTTTV'lere dair düzenleme ile ilgili eminim başka yazanlar da olmuştur. Denk gelmemiş olmam ise elbette benim eksikliğim.  2018 yılına, yani benim OTTTV için düzenleme gerekir diye yazmamın üzerinden 5 sene kadar geçmişken, yönetmelik taslağı kamuoyunun bilgi ve görüşlerini almak amacıyla yayınlandı. 2018 Ekim ayında  değerlendirmiştim .  Yayıncılıkta en büyük hazine içeriktir. Hatta sloganlaşan ifadesi CONTENT IS THE KING'dir. Türkçesi ile içerik kraldır. Dekor, teknik olanaklar, görsel efektler.....

pencereler, doğru ve hatalı kullanımları üzerine

"Bunu mutlaka yazmalıyım" dediğim çok konu birikti. Senelerdir, bıkmadan yazmayı sürdürdüğüm sayısal karasal yayıncılık hakkındaki son gelişmeler bunlardan birisi, bir diğeri beklenen İstanbul depremine dair söylentiler ve elbette okunan kitaplar, gidilen yerler, etkilenilen şairler...  Ancak Kahramanmaraş merkezli depremler ve sonrasında yaşamakta olduklarımız sonucu okumakta olduğunuz yazıyı hazırladım.  Olağanüstü günlerden geçtiğimiz muhakkak. Deprem, gerçek enkazının yanı sıra düşünce dünyamızda da enkaz bıraktı. Mantıklı değerlendirmeler yapamadığımız bir dönemden geçiyoruz kanımca. Dün iş yerinde bir arkadaşımla sohbet ederken, emin oldum " mantıksız değerlendirmeler döneminde " yaşadığımıza. Son derece iyi eğitimli, işini düzgün yapan ve rasyonel bir insan olan arkadaşım, internette hepimizin karşısına çıkan komplo teorilerini ardı ardına sıralayıp bir hafta, en geç on gün içinde depremin oluşturulacağına  ikna etmeye çalıştı beni. Sevgili arkadaşıma tek sor...

Motor (engine) - Sanal Gerçeklik 4/4

Bu yazı ile hem bir dizinin hem de bir etiketin sonuna geliyoruz. 2004 senesinden bu yana devam eden Türkçe dilinde fazla blog yoktur sanırım. Bugüne kadar 368 adet "teknik" etiketli yazı yayınlamışım. Okumakta olduğunu 369. ve şimdilik son teknik yazı.  Belki ileride yeniden teknik yazılar yayınlarım. Bakalım, zaman ne gösterecek.  Bu uzun ama gerekli girişin ardından gelelim sanal gerçeklik konusunun son ve en can alıcı parçasına: yazılım ve donanımı ile "motor"a. Aslında motor denilse de bahsedilen güçlü donanıma ve bir takım özel kartlara sahip bir bilgisayar ve bu bilgisayar üzerinde çalışan yazılım. Arama motoruna "virtual reality engine" yazdığınızda karşınıza çıkan sonuçlar oyun dünyasından oluyor. İşin doğrusu uzun seneler boyunca yayıncılık dünyası ile oyun dünyası arasında bir kopukluk vardı. Yayıncılık dünyası kendisine özel donanımlara sahip sistemler kullanırdı. Bu kopukluğu aşan ilk firma sanırım Zero Density oldu. Unreal Engine adlı bir oyu...

Kamera takip - Sanal Gerçeklik 3/4

Yayıncılık dünyasında "kamera takip" deseniz kimse bir şey anlamaz. Ne yazık ki "camera tracking" ifadesi için kabul görmüş bir Türkçe karşılık henüz yok. Bu durumun sebebi ise henüz ülkemizde sanal stüdyo uygulamalarının fazlaca kullanılmıyor oluşu.  Yazıda bahsettiğim teknolojilerin ayrıntısına girmedim. Bunun yerine, farklı yaklaşımları tercih eden şirketlerin web sayfalarının adreslerini yazının sonuna ekledim. Zero Density firmasının önerdiği sistemin ayrıntısını bulamadım, bu yüzden yazıda bahsetmedim. Yazı için seçtiğim kare, Bayramiç'in bir köyünden. Bence ekrandan ne kadar uzak dursanız sizler için o kadar iyi. Bu teknolojilerin tümünün tek amacı sizleri daha uzun süreler ekran başında tutmak. Bu yazılarla ben de, istemeden de olsa, bu amaca hizmet etmiş oluyorum belki. Neyse, buyurum kamera takibi konusuna... Kamera takibi sanal görüntülerin gerçek görüntülerle birleştirilmesi için olmazsa olmaz bir teknoloji. Yazıya devam etmeden, kamera takibinin sad...

Yeşili silmek - Sanal Gerçeklik 2/4

Y azının başlığı çok hoşuma gitmese de konuyu açıklaması bakımından iyi olduğunu düşünerek değiştirmedim. Yoksa gerçek hayatta yeşili çoğaltmak şart. Sanal gerçeklik ile ilgili bir yazı dizisi hazırladığımı duyurduktan sonra çevremdeki arkadaşlarımın bir önerisi oldu. Bana da mantıklı gelen öneri şöyle: Yazıları soru - yanıt şeklinde hazırla ve soruları konuyu hiç bilmeyenler sormuş gibi düzenle. Aşağıda okuyacağınız bölüm, İngilizce adıyla "croma keying" ya da kısaca "keying" Türkçe'de "kiyleme" diye okunuyor, yeşili silme diye çevirebiliriz, ile ilgili. Yazı dizisinin bir sonraki bölümü kamera takip (camera tracking) ve son bölüm ise sanal gerçeklik motoru (bilgisayar yazılımı) Girişi daha fazla uzatmadan buyurun Yeşili Silmek yazısına: Neden yeşil ve silince ne oluyor? Aslında bu teknoloji ilk ortaya çıktığında silinen renk maviydi. İnsan teninde mavi ve yeşil tonlar az bulunduğu için silmek için uygun olduğu düşünülmüş. Sizlerin de tahmin edebilece...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.