Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Anıtkabir, Ankara Yakın tarih olarak adlandırdığım, 1870 - 1930 arasındaki 60 yıllık döneme ilişkin kitapları okumayı sürdürüyorum. Öyle kolay bitecek gibi de durmuyor. Satın aldıklarım raflarda sıralarını beklerken, okuduklarımdan öğrendiğim yenileri de satın alma sırasında bekliyor. Bugünlerde Sait Halim Paşa'nın Buhranlarımız adlı anı eseri radarıma takıldı. Gelelim Tamer Ayan'ın kitabına. İşin doğrusu bu tür isimlere sahip kitapları pek satın almıyor ve okumuyorum. Ancak, kitabı internet yerine dokunarak - sayfalarını karıştırarak satın almanın avantajını kullanmıştım bir kez daha. Ayan'ın kitabı, sansasyonel isimli Atatürk kitaplarından oldukça farklı. Öncelikle Tamer Ayan, kendi ifadesine göre: Sevenler Locası'nda 1986'da Nur'a kavuştu Kitap, Mustafa Kemal Atatürk'ün masonluk ile ilişkisi üzerine yazılmış. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluş dönemlerinde serbest hareket etmenin zorluğu ve hafiyelerin çokluğu nedeniyle görece ...