Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Kitabın tam adı 100 Soruda Ekonomi Elkitabı Türkiye Ekonomisinden Örneklerle . İlk yayınlanış tarihi 1986. Benim okuduğum baskısı Eylül 2007 tarihli İmge Kitabevi'nden çıkmış olanı. Ülkemizde ekonomi alanında eğitim veren bir çok üniversite bulunmakta. Bunların kimilerinde sadece matematiksel denklemlerin çözümünün anlatıldığını, optimizasyon problemlerinin ekonomi eğitiminin merkezine yerleştirildiğini görüyoruz. Elbette sosyal bir bilim olan (hatta bilim olup olmadığı tartışmalı) ekonomiyi, sosyal boyutundan kopartmak için yapılan bilinçli bir uygulama bu. Amacınız ülkelerdeki gelir dağılımının adaletsizliğini, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin farklılığını sorgulamayan bir ekonomist yetiştirmekse eğer matematiği ekonominin merkezine yerleştirirsiniz. Oysa ekonomi insanla ilgilidir. İnsanın daha iyi koşullarda yaşaması için gerekli üretimin planlanmasını, ulusal ve uluslararası iş bölümününün gerçekleştirilmesi gibi konuları da inceler. Tek iktisadi doğruyu klasik iktisat ...