Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Evde uzunca bir süredir okunmayı bekleyen kitaplardan birisiydi Köşe Bucak İstanbul. Osman Cemal Kaygılı'nın 1931 yılında Yeni Gün gazetesinde yayınlanan İstanbul'un Köşe Bucağı başlıklı yazı dizisinden oluşturulan eseri yayına hazırlayan Tahsin Yıldırım. Benim okuduğum Selis Kitapları'ndan çıkan, 333 sayfalık, Nisan 2004 tarihli ikinci basımıydı. Selis'ten ilk baskısı Eylül 2003'te yapılmış. Kitap sitelerine arattığımda, 2019'da Can Yayınları'nca da basıldığını gördüm. 1931 yılının İstanbul'u nasıldı diye merak ediyorsanız eşsiz bir kaynak Kaygılı'nın eseri. Gazete yazısı için hazırlanan metinler, kolay okunuyor. Kaygılı, şehrin farklı semtlerini, daha doğrusu semtleriyle birlikte köylerini dolaşmış ve tanıtmış. Bugün Mecidiyeköy semtinin o günlerde Mecidiye adlı bir köy olduğunu ve Kaygılı'ya göre geleceğinin pek parlak olduğunu; Okmeydanı'nda karargâh kurup alayla kuş tutan çocukları, farklı dinde ve farklı etnik kökenli insanların farklı...