Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Tutunamayanlar'ı okumamın üzerinden 10 sene geçmiş. Blog yazmanın en iyi yanı dönüp ne yazdığına bakabilmek. 2013 yılında hayatımın " steady state "e vardığını yazmışım. Ne büyük yanılgı, bugün bakınca sanırım öldüğümüzde " steady state" olacak, ki o zaman da hayat olmayacak. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişim ardından gelelim Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan adlı biyografiye. 1911 - 1967 seneleri arasına bir çok şeyi sığdıran Prof. Dr. Mustafa İnan'ın yaşamını, bilime ve hayata bakışını akıcı bir dille romanlaştırarak aktarmış Oğuz Atay. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu bir inşaat mühendisi olan Atay'ın da hocası olmuş İnan. Eserin son sözünü yazan Mustafa Hoca'nın oğlu Hüseyin İnan'ın belirttiğine göre kitap, bir çok kişinin akademik çalışma yapmaya heves etmesini sağlamış. Mustafa İnan, iyi bir mühendis, iyi bir akademisyen ve idareci olmasının yanı sıra kelimelerin kökenleri, dil bilimi, müzik, edebiyat gibi mesleğinin dışındak...