Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Okul yıllarında manyetik dersindeki birimlerden biri olarak öğrendim Tesla'yı. Doğumunun 150. yılında, kullanmakta olduğumuz AC'yi (alternating current) borçlu olduğumuz büyük bir dahi olduğunu öğrendim. Margaret Cheney tarafından yazılan Tesla Anlaşılamamış Dahi isimli biyografiyi okuduktan sonra Tesla'yı ne kadar az tanıdığımı gördüm. Edison'u bilenlerin sayısı Tesla'yı bilenlerin sayısından çok daha fazladır eminim. Oysa, kitaptan öğrendimize göre Tesla'nın fikir babalığını yaptığı buluşlar eb az Edison'unkiler kadar topluma yararlı olmuştur. Radyonun, telsiz iletişimin muciti olarak Marconi bilinir. Ben de aynı yanılgı içerisindeydim kitabı okuyana kadar. Marconi ile Tesla'nın telsiz iletişim ile ilgili patent davası Tesla'nın ölümünden sonra sonuçlanmış ve patentin Tesla'ya ait olduğuna karar verilmiş. Yaptığı buluşlara sahip olduğu patentlere bakınca Sırp kökenli Hırvatistan doğumlu Amerikan vatandaşı bilginin para içerisinde yüzdüğü bir ...