Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Hayatımın uzunca bir süresini kedilerle birlikte yaşadığım evlerde geçirdim. Aslına bakarsanız yirmili yaşlarımın ortalarından itibaren evimizde hep kedimiz, bazen kedilerimiz oldu. Ancak geçtiğimiz bahara kadar hiç kör kedimiz olmamıştı. Boncuk diye seslendiğimiz kediciği ÇakBiPati adlı Instagram hesabının paylaşımıyla fark ettik. Gayrettepe taraflarındaki bir veteriner kliniğinin bahçesinde mutlu mutlu yaşayan, koşup oynayan bir bebek iken geçirdiği viral bir hastalık sonucu iki gözünü de kaybetmiş. Kliniğin vicdanlı sahipleri ve çalışanları hem bakımlarını yapmışlar hem de geçici koruma altına almışlar. Evimizi paylaşmaya başladığımızda herkesten ve her şeyden korkan, ürkek, sessiz bir yavrucaktı. Eve ilk geldiği günden itibaren uzunca bir süre etrafı koklamaktan burnu düşecek sandık. Mekânın haritasını çıkartmaya çalıştığını sonra fark edebildik. Nitekim, bir süre geçince, ki sanırım bir kaç hafta sonunda, ne ürkekliği kaldı ne koklamaları. Boncuk ile yeni tanışanlar görmediğine, h...