Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Tarihimizi iyi öğrenmemiz gerektiğine inanıyorum. "iyi öğrenebilmek" için çok çaba harcamak gerekiyor, ne yazık ki. Okullarımızda anlatılan yakın tarih fazlasıyla yetersiz ve özensiz. Tarih dersleri konusu, ayrı bir yazıda ele alınacak kadar uzun. Hilmi Bey, 1886 doğumlu. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine denk gelen öğrencilik yıllarında İstanbul'da Mülkiye Mektebi'nde eğitim görmüş. Menemen ve ardından Çeşme Kaymakamlığı ile başlayan çalışma hayatı boyunca Antalya ve Adana valiliği ile Kars mülkî amirliği yapmış. Siyasi hayatında ise Cumhuriyet Halk Partisi müfettişi, Adana ve Muğla mebusu ile Adalet, Nafia ve Dahiliye Bakanı olarak hizmet sunmuş. Oldukça ayrıntılı ve belgelerle dolu bir anı bırakmış Uran. İlk baskısı, Ayyıldız Matbaası tarafından 1959 senesinde yapılan ve Hatıralarım adını taşıyan anılarında, Osmanlı'nın dağılması, Birinci Cihân Harbi ve Millî Mücadele senelerinde sivil hayata dair çok ilginç anektodlar var. Eserin yeni baskıl...