Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Sonraki bölümde neler olduğunun merakı ile okumak, geriye kalan bölümlerin azaldığını bilip okumayı ertelemek arasında geçen bir kaç günün sonunda Murakami'nin romanını bitirdim. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu, paralel olarak ilerleyen ve birbirinin ardı sıra gelen yirmişer bölümden oluşan iki uzun öykü. Öyküleri okurken, bir noktadan sonra ikisi arasındaki ilişkiyi anlıyorsunuz. Eğer kitap ile ilgili yazılanları kitaba başlamadan önce okursanız, bu ilişkiyi kitabı okumaya başlamadan da öğrenebilirsiniz. Romanları okumadan önce romanlar ile ilgili yazılanları okumayı sevmeyenlerdenim, sürprizleri ortadan kaldıran bilgiler yüzünden. Bu yazımı ne zaman okuyacağınızı bilemediğim için romana dair yazdıklarımı özenle seçmeye çalışacağım. Öncelikle künyesini yazayım: Doğan Kitap tarafından ilk baskısı Ocak 2011'de yapılmış. Japonya'daki baskısı 1985'de yapılmış. Benim okuduğum Mayıs 2017 tarihli 11. baskısıydı. Kütüphaneden alarak okuduğum kitabın 2019...