Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Saray Kapısı - İstanbul Hem tarihe hem biyografi okumaya meraklı olunca Hıfzı Topuz'un Abdülmecit - İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 Yıl adlı kitabını, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. 205 sayfalık kitap, Remzi Kitabevi'nce Ağustos 2009 tarihinde basılmış. Benim okuduğum aynı tarihli ikinci basımıydı. Hıfzı Topuz'un tarihi kişilikler ile ilgili yazdığı kitapların tarzını çok beğeniyorum. Diyaloglarla, o döneme ışık tutan kitabî bilgilerle ve günlükler-mektuplarla süslenmiş çalışmalar. Topuz'un bu eseri, Osmanlı İmparatorluğu'nun zor bir döneminde tahta çıkan Sultan Abdülmecit dönemi hakkında bilgilerin yanı sıra, o dönemde İstanbul ve İmparatorluğun genelinde günlük hayata dair de çok öğretici. Kitabın sonunda yer alan, yararlanılan kaynaklar listesi, dönem hakkında ayrıntılı çalışmalar yapmak isteyenlere yol gösterir nitelikte.