Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Esra Nihal İnce'nin ilk eseri, İş Hayatında Dönen Filmler'i bir solukta okudum. Önsözünde kısa roman olarak belirtilmiş eserin türü. Yazarı böyle söyleyince, okuyucu olarak bana düşen okuduklarımın kurgu olduğu bilgisini aklımda tutmak oluyor. Türkiye'de ve aslında tüm dünyada kadın olmak zor. Barbie filminde, Barbie'nin hayal dünyasında gördüklerimizin tümü ve fazlasını, Ken'ler olarak her gün yaşıyoruz. Ne yazık ki kadınlar, dünyanın tümünde varolma mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Kadın, çalışma hayatında da sadece cinsiyetinden ötürü türlü zorluklarla yüzleşiyor. Hele yazar gibi inşaat sektöründe çalışan beyaz yakalı bir kadınsanız, karşılaştığınız zorlukların sayısı ve türü çeşitleniyor, katmerleniyor. Yazar, tüm bu zorluklarla mücadelesini esprili bir dille anlatmış. Yazılanların kurgu olduğunu aklımızdan çıkartmadan, romanda gözlemlerinden yararlandığını düşünüyorum. Her iş yerinin bir filmle özdeşleştirilmesi zekice bir buluş. Kısa tutulmuş bir eser, İş ...