Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Deniz Goran takma ismiyle yazılan ve çok tartışma yarattığı söylenen Türk Diplomatın Kızı kitabını okusam mı okumasam mı diye epey düşündüm. Okumak için önce satın almış olmam gerekiyordu elbette. Bu eksikliği (kitabın satın alınmasını) eşim halletti. Öncelikle itiraf edeyim ki kitabın okumadan önce internetteki söyleşileri, haberleri okudum. Bu sebeple ön yargılı olarak başladım okumaya. İlk bölümlerde neden okuyorum ki bu kitabı diye düşündüm. Neyse ki sonuna kadar okumaya devam etmişim. Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki kitap hiç de beklediğim gibi kötü bir kitap değil. Yazarın İngiltere'de umut vaadeden genç yazar olarak adlandırılmış olması boşuna değil. Kitap, bu yazıyı okuyan çoğunluğun bildiği gibi, emekli bir büyükelçinin kızının İngiltere'de yaşadığı hayatın bir kesitini sunuyor. Bizim medyadaki eleştiriler, çoğunlukla yazarın yaşadığı farklı cinsellik ile ilgili. Daha açık söylersek ülkemizdeki kızların yaşamadığı bir cinsellik var kitapta. Aslında kita...