Ana içeriğe atla

Kayıtlar

barış bıçakçı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi / Barış Bıçakçı

Barış Bıçakçı külliyatını okumaya devam ediyorum. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, Bıçakçı'dan okuduğum ikinci eser oldu. 2000 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan eseri, 2009 yılında yapılan 3. baskısından okudum. İletişim Yayınları'nın web sayfasındaki bilgilere göre 16. baskısı yapılmış son olarak.  Eğer bir romansa elimdeki, 50 - 60 sayfa ile başlıyorum okumaya. Sonra zaman buldukça, 50 - 60 sayfa ile sürdürüyorum okumayı. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi'yi aldığımda, 114 sayfalık eseri iki okuma seansında bitireceğimi düşündüm. Tam üç kez yeniden başladım okumaya. Her seferinde 30 - 40 sayfa okuyup, kenara koyuyordum. Sonra fark ettim ki bu eseri tek seferde okuyup bitirmem gerekiyordu.  Sonunda dün gece, tam da düşündüğüm gibi, iki saatte okuyup bitirdim .  Bu kadar etkileyici bir kalemle bu kadar geç tanışmamın hüznünü hissettim, satırlar ilerledikçe. Gene bir novella, Herkes Herkesle Dostmuş Gibi. Türkçe'de benzerine rastlamadığım bir üslup ile yazılmış. Öykü baş...

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra / Barış Bıçakçı

Nermin Yıldırım'ın kitabını okuduğumu gören bir iş arkadaşım önerdi adını ilk olarak. Ardından sendikanın edebiyat dergisi için gönderdiğim öykümü okuyan, derginin editörü arkadaş - yoldaş. Mutlaka okumalısın, Ankara'da geçen romanları var, Dostoyevski gibi kalemi...  Kimi yazarları geç fark ediyorum. Benim hatam elbette, yazarların ya da yayıncıların bu konuda yapabileceği bir şey yok. Barış Bıçakçı da geç fark ettiğim yazarlardan.  Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, uzun sayılabilecek bir isim. Oysa kendisi bir roman için fazlasıyla kısa. Bu nedenle, roman yerine kısa roman ya da novella deniliyor türüne.  Birbirini tamamlayan kısa öykülerden oluştuğunu da düşünebiliriz Bıçakçı'dan okuduğum bu ilk eseri. İlk öyküde, novellanın tümünde izlerini, sebeplerini aradığımız intiharı öğreniyoruz. Bu bakımdan Gabriel Garcia Marquez'in Kırmızı Pazartesi adlı romanını anımsatıyor.  Süslü cümleler, edebi sanatlar yok Bıçakçı'nın kaleminde. Daha ziyade duru bir anlatım var...