Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Gaziantep'e gitmeden önce aldığım kitaplardan biri Çekül Vakfı tarafından hazırlanmıştı. Nülüfer Oktay, kitapta yer alan yazı ve röportajları yapan isim olarak yer alıyor künyede. Mart 2010 tarihli kitap, Gaziantep'teki restorasyon sürecini anlatıyor. Kitabın hazırlanmasında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin de katkıları olmuş. Sanayideki rekabet gücünü giderek yitiren şehir, gelir kapısı olarak turizmi görmüş. Mozaik müzesi, restore edilen binaları ve elbette mutfağı ile bölgenin turizm merkezi olmayı çoktan hakediyor. Restorasyon işi kolay olmamış. Kitap, sürecin ne kadar sıkıntılı olduğunu örnekleri ile anlatıyor. Halkın desteğini alarak işe başlamanın önemi vurgulanmış. İlginç anektodlara da yer verilmiş. Birini buraya alıntılamak istiyorum. Bayazhan'ı, Gaziantep'e gidenler ziyaret etmiştir. Tarihi hanın bugünkü haline nasıl geldiğini anlatıyor aşağıdaki alıntı: Güzel işleyen müzelerden Bayaz Han'ın hikayesi de güzeldir. Ortak iş yapan bir Türk ve bi...