Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bugün yeni yayın döneminin ilk pazartesi. Söz verdiğim gibi hafta boyu blogda okuyacaklarınızı maddeler halinde yazıyorum: çarşamba günü Dr. Yavuz Dizdar'ın endüstriyel gıdaya ve paketli ürünlere bakışınızı değiştirecek YEMEZLER! adlı kitabıyla ilgili tanıtıcı notlar olacak. Eğer perşembeye kadar yetişirse DVB-T2 Lite profili üzerinden sayısal radyo yayını yapmak ile ilgili bir söyleşi. Pazar günü, bugüne değin tanıdığım en sıradışı insanlardan birisi Cüneyt Ayral ile son kitabı Benim Paris'im vesilesi ile yaptığım e-söyleşi.