Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Live from IBC bir seri olma yolunda ilerliyor. Dizinin ikinci yazisinda, bir kez daha Turkce karakter sorunu ile basbasayim. Ultrabook icin ayiracak butce buldugumda, ki yakin zamanda boyle bir ihtimal gorunmuyor ne yazik ki, kendi cihazimi kullanarak yazabilirim gittigim yerlerde. O gune kadar IBC Basin Merkezi bilgisayarina talime devam. Daha once defalarca yazdigim gibi bu ikinci ve buyuk olasilikla son IBC deneyimim. Hayal kirikligi seslerini duyar gibiyim uzaktan :) Evet, patron ile, ki bendeniz oluyorum bu durumda, yaptigim gorusmeler sonucu bu sene istedigim, bekledigim sonuclara ulasamazsam bundan sonra IBC etkinliklerine gelmeme karari aldim. Bekledigim sonuclar ise gerceklesirse haberdar olacaginiz seyler. Bu sabah RAI`ye gelmek icin yola ciktigimda, ki saat 08.30 civariydi, 9.30 gibi IBC`ye ulasmayi hedefliyordum. Amsterdam halkalar halinde buyuyen bir sehir. Birbirinin icene gecmis bu halkalar kanallar ile ayriliyor ve kanallar arasi gecisleri koprulerle yapiyorsun...