Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

Medya - 2 | Radyo

Bir otobüs firmasının sloganı vardı, sektörde ne kadar eski olduklarını anlatmak için kullandıkları: "Önce Kâmil Koç vardı" diye. O slogandan esinlenerek başlayayım, önce radyo vardı.

Marconi'den ya da Tesla'dan bahsetmeyeceğim. Radyo teknolojisinin tarihçesini anlatan bir çok kaynak var online dünyada. Ben ülkemizdeki garip durumu, daha önce konuyla ilgili yazdıklarıma da atıflar yaparak işlemeye çalışacağım. Bir de elbette, geçen hafta, medya dizisinin ilk yazısında belirttiğim üçlemeyi açıklayacağım bilgim dahilinde; üretim / dağıtım ve tüketim. 

Ülkemizdeki garip durum dediğim ve ilerleyen satırlarda okuduğunuzda size de garip geleceğinden neredeyse emin olduğum konu, dağıtım başlığıyla ilgili. Sıralamayı bozmayalım dilerseniz, üretim ile başlayalım:

Radyo'da üretim:

Radyoda dinlediğiniz programları en temelde ikiye ayırmak mümkün. Aslına bakarsanız, aynı ayrımı televizyon içerikleri için de yapabiliriz, canlı ve bant kayıt. İsimleri, ne olduklarını yeterince açıklasa bile canlı yayınlar, sizlerin dinlediği anda üretilen içeriklerden oluşan yayınları, bant kayıt ise önceki bir tarihte hazırlanan ve sonra yayınlanmak üzere bir ortamda saklanan ses dosyalarından oluşan yayınları belirtmek için kullanılır. 

Klasik bir radyo stüdyosunda bulunan cihazları sıralarsak:

  • Sesi elektrik sinyaline çeviren mikrofonlar,
  • Elektrik sinyalini sese çeviren hoparlörler,
  • Kulaklıklar,
  • Stüdyodaki cihazların birbiri arasındaki ses alış verişini gerçekleştirebilmelerini sağlamak için santral görevini üstlenen matris, 
  • Farklı kaynaklardan gelen sesleri birleştiren, bu sesler üzerinde ayarlamalar yapan ve sesleri farklı çıkışlara yönlendiren ses mikseri,
  • Seste değişiklikler yapmak için kullanılan prosesörleer,
  • Şarkıları çalmak için kullanılan cihaz: ki bu artık bir çok radyoda bilgisayar haline geldi. Eskiden kaset çalar, plak, CD çalar da kullanılıyordu,
  • Kayıt cihazı,
  • Dış dünyadan katılımcı almak için kullanılan telefon sistemi, ki adına Hibrit deniliyor.
Gene klasik bir radyo stüdyosunda çalışan görevlileri ve görevlerini de sıralayalım:

  • Sunucu: ne iş yaptığını anlatmaya pek gerek yok sanırım. Programı sunan kişi. Kimi programlarda ses mikserini de sunucu kullanıyor, hatta programın yapımcılığı da aynı kişinin sorumluluğunda. 
  • Yapımcı: radyo programında işlenecek konuları belirleyip, çalınacak şarkıdan şarkılar arasındaki konuşmaların metninin hazırlanmasına, programa alınacak konukların seçilmesine, sponsor ile ilişkilere, kısacası programın neredeyse tüm süreçlerini planlayan kişi.
  • Yönetmen: program sırasında önceden belli olan akışın planlandığı gibi yapıldığını gözeten, sunucu, teknik ekip ve rejideki tüm koordinasyondan sorumlu kişi. Yönetmen, yapımcı ve sunucu aynı kişi de olabilir; ancak farklı kişilerin bu sorumlulukları üstlenmesi, çoğunlukla daha iyi programların yapılmasını sağlar.
  • Teknik yönetmen: stüdyonun teknik işleyişinden sorumlu kişi. Stüdyo içindeki ekipmanların doğru çalışmasından, olası arızalarda yayının aksamasını engelleyecek önlemlerin alınmasına kadar tüm teknik süreçlerin sorumlusu. Bu görevlerinin yanı sıra çoğu kez rejideki cihazların bir ya da bir kaçının işletmesini de yapar.
  • Tonmaister: seslerin frekans ayarlamalarını yapan, çok iyi müzik kulağına sahip, mikseri kullanan kişilerdir. Günümüzde ses mühendisi terimi de kullanılıyor. Aslında tam olarak aynı şeyi ifade etmiyor bana göre. 
  • Stüdyo şefi: her radyo istasyonunda olmayan bir pozisyon. Gelen konukların stüdyoya giriş çıkışını, stüdyonun genel düzenini sağlayan kişi.
  • Yönetmen yardımcıları: konukların telefon bağlantılarının yapılmasından program öncesi, program sırasında ve program sonrasında yönetmenin ihtiyaç duyacağı her türlü konuda destek veren kişiler. 
Yukarıdaki personel listesini görüp 
"Bizim radyoda bu anlatılanların hiç birisi yok. Programı hazırlayan benim, yönetmen - teknik yönetmen - tonmaister, görmedim bugüne kadar. Her işi yapan Kemal Abi var teknikte ama arıza olmadıkça onu görmeyiz zaten stüdyoda. Mikseri de ben kullanıyorum, telefonları da ben bağlıyorum, şarkı listesini hazırlamak zaten benim asıl olayım, sesim bir yerde benim sermayem. Ben radyo programcısı ve sunucusu olduğumu düşünüyordum oysa bir çok işi ben yapıyormuşum" 
diyebilirsiniz. Aşağıdaki paragrafta radyoların en büyük gider kalemleri arasında personel maaşları olduğunu gördüğünüzde, muhtemelen neden tüm işleri yaptığınız daha anlaşılır olacaktır.
Radyoların işletme masrafları; personel maaşları, çalınan şarkıların telif ödemeleri, iletim giderleri ve prodüksiyon giderleri şeklinde sıralanabilir. Bu kadar gider kalemine karşılık aslında tek gelir kaynağı reklâmlardır. Yurt dışında kilise radyoları gibi doğrudan fonlarla yayınını sürdüren radyolar da var. Kamu yayıncılığı radyoları ise kamu tarafından fonlanır. Doğrudan fonlanan radyoların kimi hiç reklâm yayınlamazken kimi fonlarının yanı sıra reklâm geliri de alır. Ticari radyoların gelir kalemi ise  neredeyse sadece reklâmla sınırlıdır. Bazı radyoların eşantiyon satışları, program kayıtlarının CD olarak satılması, konser/parti organizasyonu gibi ek gelir elde etme yöntemleri de olsa bile bu gelirleri reklâm gelirleri ile kıyaslamak pek mümkün değildir. 
Ülkemizden örnek vermek gerekirse Polis Radyosu, Meteorolojinin Sesi, üniversitelerin radyoları ve elbette Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun radyoları doğrudan fonlanan radyolardır. 
Radyo'da dağıtım:
Radyo yayınları bir merkezde hazırlandıktan sonra, farklı alıcı tiplerine göre farklı ortamlarda yayınlanır. Yayın ortamına göre sınıflandırırsak;
  • Karasal vericilerle,
  • Uydu üzerinden,
  • İnternet üzerinden,
FM, AM, DAB/DAB+, DRM, DMB, DVB-T2 üzerinden radyo, 5G şebekesinden radyo... bunların tümü karasal vericilerle yapılan radyo yayıncılığının türleridir.
Ülkemizde en yaygın kullanılan radyo yayını VHF 2 bandında (88.0 MHz - 108 MHz) yapılan Frekans Modülasyonu FM yayınlarıdır. Kabul edilebilir bir ses kalitesinde, girişimsiz (başka kanalların karışmadığı), sorunsuz bir FM yayıncılığı için bu 20 MHz'lik bantta 100 radyo kanalının yayınlanabileceği söylenir. İstanbul'da, RTÜK'te yer alan bilgilere göre, FM bandında 99 adet radyo istasyonu bulunmaktadır. 
Karasal vericilerin kullanıldığı analog yayınlara bir başka örnek, ülkemizde de hâlâ kullanılmakta olan Genlik Modülasyonu AM yayınlarıdır. Dalga boyuna göre uzun, orta ve kısa dalga olarak adlandırılır. Her birinde sinyallerin atmosferde yayılması farklılık gösterir. Özellikle kısa dalga radyo yayıncılığı sayesinde çok uzun mesafelere yayın iletmek olanaklıdır. FM ile kıyaslandığında ses kalitesi düşük olduğu için AM üzerindeki radyoların çoğu konuşma üzerine, haber ağırlıklıdır.  
Sayısal karasal radyo yayını standartlarına geçmeden kısaca radyo veri sisteminden de bahsedeyim. İngilizce ifadenin baş harfleri ile RDS, FM bandındaki yayınların üzerine bindirilen, uygun alıcı tarafından çözüldüğünde, gene alıcıdan alıcıya değişiklikler gösteren ekranlarda yayınlanabilen bilgileri taşıyan sistemi tanımlar. 2011 yılında bir yazımı RDS'ye ayırmıştım. Orada yazdıklarımı burada tekrar etmek istemedim. RDS kullanılarak trafik bilgisini göndermek ya da acil durum uyarı sistemini RDS üzerinde çalıştırmak da olanaklı. Özellikle acil durum uyarı sistemi için FM radyo şebekesini kullanmak neredeyse tek çare. Bildiğiniz gibi felaketlerde ilk çöken şebeke GSM oluyor. Tek noktadan çok noktaya iletilen ve kullanıcı sayısının çokluğundan etkilenmeyen FM yayınları, geniş halk kitlelerini bilgilendirmek için en uygun yöntem.
Ülkemizdeki garip durum dediğim ise karasal ortamda yayın yapan ve kamusal kıt kaynak olan frekansı kullanan radyo ve televizyonların bu kıt kaynağa sahip olabilmek için düzenlenmiş ve tamamlanmış bir ihale yapılamamış olması. Bu gariplik ile ilgili de çok sayıda yazı yayınladım farklı zamanlarda blogumda. Gecekondu benzetmesinin patentini almadım gerçi ama sanırım literatürde ilk kullanan benim. Bugün yayın yapmakta olan FM radyolar, tapu tahsis belgeli gecekondular gibi. Hazine arazisini, ya da kamusal kıt kaynak olan frekansı, ihalesiz şekilde kullanıyor. Elbette bir kira, kullanım bedeli ödüyor ancak ihale yapıl(a)madığı için, diyelim Power FM radyosunu tüm ülkede 100 MHz'de dinleyemiyoruz. Oysa merkezi planlama ve ihale yapılmış olsa ulusal, bölgesel ve yerel lisanslar hazırlansa muhtemelen bu kadar çok sayıda radyo istasyonu da olmayacak, reklâm pastası bu kadar küçük dilimlere ayrılmayacak, radyo istasyonları kendi işlerini yaparak para kazanan işletmeler haline gelecekler ve çalıştırdıkları personellere de hak ettikleri ücretleri ödeyecekler, belki telif ücretleri artacak ve sanatçılar daha rahat yaşamaya başlayacak ekonomik anlamda... 
Yani neler neler olabilir aslında. 
Medya dizisinin sonunda, genel değerlendirmede konuyu yeniden ele almak üzere burada ara verip gelelim uydu radyoya. 
İşin doğrusu Amerika Birleşik Devletleri, Kanada gibi toprakları büyük, yayılmış ülkelerde karasal vericilerle alanı kapsamak yerine ya da onunla birlikte uydu frekansını kullanarak yapılan bir yayın. En önemli fark, FM'e göre oldukça maliyetli olan bu yayının abonelikle dinlenebilmesi. Parayı verip abone olursanız ve uygun alıcınız varsa, yüksek ses kalitesi ile ülke sathında radyo yayınlarına erişebilirsiniz. Farklı operatörler ve farklı abonelik modelleri de var. Kimisinde arada reklâm dinlemeniz gerekiyor, bu sayede ödediğiniz abonelik ücreti düşüyor. Bizde böyle bir yayın yok. Uydu yayınlarının alt bandında radyo yayınları iletiliyor ancak uydu radyo denilerek kastedilen bizdeki yayınlar değil. 
Gelelim sayısal karasal radyo yayınlarına. HD Radyo, DRM+, DMB gibi farklı standartlar ile de sayısal karasal radyo yayını yapılabiliyor olsa da burada DAB+ ve 5G Broadcast'ten bahsedeceğim sadece. Senelerce bu süreçleri takip ettiğim için her biriyle ilgili yayınladığım yazılarıma buradan erişebilirsiniz. Tarihlerinin eskiliğine takılmayın lütfen, 5G dışındakiler geçerliliğini koruyor. 
DAB ile başlayan yolculuk (Digital Audio Broadcast) DAB+ ile sürüyor. FM yayınlarının maliyetli (vericilerin tükettiği elektrik enerjisi anlamında), verimsiz (tek frekanstan tek kanal yayınlanabiliyor anlamında) ve düşük ses kaliteli (stereo yayın aslında bir çok dinleyici için yeterli) olduğu bu yüzden DAB+'a geçilmesinin gerektiği söylenedurdu. Ancak Norveç ve İsviçre dışında hiçbir Avrupa ülkesi FM yayınlarını sonlandırmadı. Çünkü tüm promosyonlara, kampanyalara karşın hâlâ Avrupa'da DAB+ alıcı fiyatı FM alıcısı fiyatı seviyesine gerilemedi. FM ile tatmin edici bir ses alan dinleyici klasikten vazgeçmedi. Ülkelerin kimisinde hem DAB hem DAB+ hem FM şebekeleri çalışmaya devam ediyor. Enerji tasarrufu, çevreci denilen DAB ve DAB+, tam aksine ek enerji sarfiyatlarına yol açtı. DAB+'ın arkasında çok güçlü bir lobi var. Buna karşın gene de FM şebekesini kapatan komşusu Norveç'e karşın İsveç'i ikna edemedi. İsveç, DAB+ yayınlarını sürdürmekle birlikte bu alanda daha fazla yatırım yapmayacağını ilân etti. Keza, neredeyse tüm ülkeyi kapsayan DAB+ şebekesine karşın Birleşik Krallık (United Kingdom:UK) FM şebekesini sonlandırma tarihlerini ötelemeye devam ediyor. Blogumda sayısal radyonun iki önemli standardının geliştirilmesi için kurulan birliklerin başkanları ile yaptığım söyleşiler var. 
DRM konsorsiyumu başkanı Sn. Ruxandra Obreja söyleşisini buradan; WorldDAB, ki 2015'te adı WorldDMB'ydi, başkanı Sn. Patrick Hannon söyleyişini ise buradan okuyabilirsiniz. 
Her iki başkan ile IBC fuarlarında karşılaştıkça sohbet etmeye devam ediyoruz. Bence sayısal karasal radyonun neden "tutmadığını" anlayabilmek için, LinkedIn sayesinde tanıştığım Sn. Attila Ladayni ile söyleşiyi okumanızı öneririm. 
5G şebekelerinde tek noktadan çok noktaya yayın mantığında iletilecek radyo ve TV kanalları için mantıklı bir seçenek olarak görülüyor. Zaten kurulacak 5G şebekesini "broadcast" özellikleri de içerecek şekilde standartlaştırmaya yönelik çok çalışma var. Avrupa Yayın Birliği öncülüğünde Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin yayıncıları çeşitli denemeler yapıyor ve başarılı sonuçlar aldıklarını duyuruyor.
Radyo yayınlarının dağıtımı için kullanılan son yöntem / ortam online dünya. Akış olarak çevirebiliriz belki dilimize, stream kelimesini. Bir sunucudan yapılan ve çoğunlukla araya giren reklâmlarla dinlediğimiz, kimi zaman FM bandındaki yayının aynısı, kimi zaman ise sadece internete özel yapılan radyo yayınları. Ülkemizde bu tür yayınlar da RTÜK düzenlemesi ve denetlemesine tabi. 
Radyo'da tüketim:
Bu ara başlığın adını çok sevmedim aslında. Belki alıcılar desem daha iyi olurdu. Ancak bu durumda eski yazılarda da aynı düzeltmeyi yapmak gerekecek ki benim gibi üşengeç birisinin yapacağı iş değil.
Radyo alıcıları, hepinizin bildiği gibi, bir çok evin baş köşesini süsleyen sevimli tasarımlara sahip cihazlardı. Oldukça basit, meslek lisesi düzeyinde elektronik bilgisi ile tasarlanabilecek bir mantığa sahip olan bu cihazların bir başka özelliği de ucuz olmaları ve az pil tüketmeleri. Bu sayede taşınabilir, batarya ile çalışabilir ve deprem gibi durumlarda göçük altında bile iş görebilir cihazlar. 
Elbette teknolojinin gelişimi ile birlikte ekranlı modeller piyasaya çıktı. RDS verilerini ekranlarında gösteren bu modellerin fiyatları diğerlerine göre daha yüksek olsa da gene de DAB/DAB+ alıcıları kadar pahalı değiller. Acil Durum Uyarı Sistemi alıcısı da aslında özelleştirilmiş çift tuner'li (alıcılı) bir RDS'li FM radyo alıcısı. 
DAB/DAB+ alıcıları da farklı modellerde piyasaya sürüldü. Avrupa'da satılan yeni otomobillerin büyük çoğunluğunda DAB+ alıcısı standart olarak sunuluyor. Ekranlı modeller, ekransız olanlara göre daha yüksek fiyatlı. Ayrıca müzik sistemleri içerisinde de radyo alıcıları yer alıyor. 
Son olarak, elbette cep telefonlarındaki radyo alıcılarından bahsetmek gerekiyor. Ülkemizde TRT Bandrolü sebebiyle bir dönem, üzerinde radyo tuner'i olan modellerin radyo alma özelliği yazılım ile kapatılarak piyasaya sunuldu. Hatta aynı marka modelin hem radyosu çalışan hem de köreltilmiş telefonları piyasada satılıyordu bir ara. 
Sonuç olarak geçtiğimiz aylarda bir blog yazımda belirttiğim gibi radyo, kamu güvenliği açısından bile sürdürülmesi zorunlu olan bir yayıncılıktır. Spotify, YouTube Müzik, Deezer gibi uygulamalar üzerinden şarkı dinlemeyi sürdürebilirsiniz. Ancak bunların hiç birisi "bedava" değil. Yayınlara erişmek için internet bağlantısına sahip olmanız gerektiğini de unutmayın. Radyo ise, uydu radyolarını saymazsak,  tamamen ücretsiz olarak dinleyebileceğiniz içerikler sunar, hem de son derece ucuza satın alabileceğiniz basit bir FM alıcısı ile. 
Yazıda gördüğünüz eksiklikleri, hataları, farklı şekillerde ifade edilse daha iyi olurdu dediklerinizi lütfen yorum olarak yazın. Sizlerin de katkılarıyla gelişecek bir yazı olmasını diliyorum.

Yorumlar

  1. Kaleminize, Özgür Bey, özellikle radyonun stratejik önemine değinmeniz oldukça kıymetli. Önümüzdeki yazılarda uydu radyosu (Sirius XM) ile ilgili bir yazı da görmek ister sevgili okuyucular diye düşünüyorum. Selamlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Mustafa Hocam,
      Uydu radyo ilginç bir konu. Türkiye'de henüz böyle bir hizmet yok. Kasım ayından sonra konuyu daha ayrıntılı inceleyen bir yazı hazırlamaya çalışacağım.
      Selamlar saygılar

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...