Bu haddini aşan ve gereksiz paragrafın ardından gelelim Şaka adlı romana. Gereksiz dedim ilk paragrafa ama bu yazıya böyle bir paragrafla başlamamın nedeni Şaka'nın Milan Kundera'nın yayınladığı ilk roman olması. Tahmin edeceğiniz ya da blogumun sadık okuyucusuysanız, ki benim dışımda öyle bir başkası yoktur muhtemelen, bileceğiniz gibi Milan Kundera'dan okuduğum ilk eser değil. Daha önce Kundera'dan Gülüşün ve Unutuşun Kitabı ile Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'ni okumuştum.
Şaka, 1967 yılında Çekoslovakya'da Çekçe Žert adıyla yayınlanmış. Aslında 1965 yılında yayıncıya teslim edilmiş ancak sansür kurulundaki incelemeleri uzun sürmüş. 1968'de Prag Baharı olaylarının ardından Sovyet işgali sonrası ise yasaklanmış. Romanın batı dillerine tercümesi akademik makalelere konu olacak kadar karmaşık. Can Yayınları'ndan çıkan baskısında, Fransızca'ya yapılan çevirinin Kundera tarafından beğenilmediği, ardından kendi denetiminde yeni bir çevirisinin yapıldığı ve Zehra Gençosman'ın Türkçeleştirdiği metnin bu düzeltilmiş baskıdan gerçekleştirildiği yazıyor. İnternette konuyu araştırınca çeviri ile ilgili sorunların sadece Fransızca'ya yapılanla sınırlı olmadığını gördüm. İngiltere'deki yayıncı, romanın bir bölümünü okuyucunun ilgisini çekmeyeceğini düşünerek çıkarttığını, Kundera'nın bu durumu kabul etmediğini, ayrıca İngilizce çevirisinin de hatalı olduğunu ileri sürdüğünü gördüm. Konunun ayrıntılarını merak ediyorsanız bu makaleyi okumanızı öneririm.
Kousunu kısaca özetlersem, Komünist parti tarafından yönetilen Çekoslovakya'da popüler bir üniversite öğrencisinin, gençlik kampındaki sevgilisine gönderdiği kartpostala yazdığı "İyimserlik, insanlığın afyonudur! Sağlıklı ruh, hıyarlıktan başka bir şey değil. Yaşasın Troçki!” sözleri hayatının tüm akışını değiştirir. Partiden ve üniversiteden atılır, zorunlu çalışmaya gönderilir. Aradan seneler geçer ve öcünü almak için bilenen kahraman intikam için farklı bir yöntem seçer.
Romanı okurken sıkıldığım bir bölüm vardı. Romanın mesajına katkı sunmayan, yerel kültürel ögelerle ilgili bölümü, İngilizce'ye yapılan ilk çeviride çıkarttıklarını okudum. Kundera romanı yeniden yazsa, belki kendisi de eklemezdi böyle bir bölüm.
Kadın ve erkeğin cinselliğe bakışındaki farklılıklara kafa yoran yazarlardan Kundera. En azından okuduğum üç eserinde de bu konuya odaklanmasından yola çıkarak bu yorumu yapabileceğimi düşünüyorum. Kundera'nın eserlerini okuduğumda aklıma her seferinde Nedim Gürsel geliyor. Özellikle Tehlikeli Sevişmeler adlı eseri. İntikamını kendisine haksızlık yapan adamın karısıyla birlikte olarak almak, doğu toplumlarına özgü zannederdim. Belki Çeklerin Doğu Avrupa'da olması nedeniyle, Kundera'nın kahramanının da aynı yolu takip etmesi anlaşılır bir durumdur.
Romanın politik göndermeleri, yazarın yazdığı dönem pek önemsemediği ancak yayınlandıktan, özellikle de Sovyet işgali ile birlikte yasaklandıktan sonra, çok tartışılmış. Baskıcı rejimlerin, adı ne olursa olsun, insanları daha mutlu yapmadığı ortada.
Romanda benim ilgimi çeken bir başka tartışma ise din ile ilgili. Anlatıcılardan biri, dini inançları ve pratikleri nedeniyle parti tarafından mimlenmiş. Bu karakterin ahlâk anlayışı, kader, aşk gibi konulardaki iç hesaplaşmalarını çok değerli buldum.
Ezcümle, Kundera'nın ilk romanı olmasına karşın ustaca yazılmış. Elbette biz suyunun suyunu, Çekçe - Fransızca - Türkçe, okuyoruz. Keşke, her eseri kendi dilinde anlayabilecek yetkinlikte öğrenecek kapasitem olsa.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.