Olağanüstü günlerden geçtiğimiz muhakkak. Deprem, gerçek enkazının yanı sıra düşünce dünyamızda da enkaz bıraktı. Mantıklı değerlendirmeler yapamadığımız bir dönemden geçiyoruz kanımca. Dün iş yerinde bir arkadaşımla sohbet ederken, emin oldum "mantıksız değerlendirmeler döneminde" yaşadığımıza. Son derece iyi eğitimli, işini düzgün yapan ve rasyonel bir insan olan arkadaşım, internette hepimizin karşısına çıkan komplo teorilerini ardı ardına sıralayıp bir hafta, en geç on gün içinde depremin oluşturulacağına ikna etmeye çalıştı beni. Sevgili arkadaşıma tek sorum, "madem bu kadar eminsin, neden hâlâ buradasın" oldu?
Neyse, gelelim yazımın başlığına. Olağanüstü dönemlerde yayınların nasıl yapılacağına dair 6112 sayılı Kanun'un 7. maddesinde açıklamalar bulunuyor. Bu yazıda işin hukukî boyutundan ziyade görsel tarafına değinmek istedim.
Depremin büyüklüğü ve yıkıcılığı anlaşıldıktan sonra tüm televizyon kanalları özel yayın akışına başladı. Büyük çoğunluğu, aynı grubun haber kanalını kendi logoları ile yayınlamayı seçti. TRT'nin, tematik yayın yapan TRT 2 ve TRT Belgesel dışındaki Türkçe kanalları, depremin ilk gününden bu yana TRT Haber kanalı ile ortak yayında. Bu yayınlarda ekranlar farklı pencerelere bölünüyor. Farklı kentlerden görüntüler ekrana yansıtılıyor. Çoğunlukla beşli ve ikili pencereler kullanılıyor. Her durumda en az bir pencerede stüdyodaki görüntü ekrana veriliyor. İzleyicilere, "her ekran farklı bir mekân" hissini ilk bakışta veren bu uygulama son derece doğru ve yerinde.
Şimdi bir de deprem öncesi haber kanallarının yayınlarını anımsamanızı rica edeceğim. Kökenleri Fransız Meclisi'ne dayanan sol ve sağ kavramlarını anımsatacak şekilde ekranın sol ve sağ taraflarına oturtulan ve her akşam farklı bir konuyu aynı yetkinlikte tartışabilecek derecede geniş bilgiye sahip konuklarla yapılan "tartışma" programlarını. Bu programlarda, konukların tümü aynı mekânda otursa bile her konuğa odaklanmış bir kamera ile farklı pencerelere bölünmüş bir ekran karşımıza çıkıyor. Gözünüzde canlanmadıysa, deprem yayınları sonlandığında herhangi bir kanalda izleyin, göreceksiniz. İlk kimin aklına geldi ve nasıl bu kadar genel kabul gördü bu uygulama hâlâ anlayabilmiş değilim.
Belki 5 kameralı stüdyoda iki kameraman vardı ve kameraları sabitlemenin dışında yapılabilecek bir şey yoktu. Belki rejide yönetmen ve resim seçici aynı kişiydi. Hem resim masasında ayarları yapıp hem izleyiciye seyir keyfi verecek kamera hareketlerinin talimatlarını vermek zor oluyordu. Sebep ne olursa olsun sonuç, rahatsızlık verici bir ekran. Eminim sizler de fark etmişsinizdir, arada kendisine ayrılan kutucukta sağa sola doğru kayan konuşmacılar, arada elini kolunu oynatınca bir başka konuşmacının kutucuğuna taşan görüntüler...
İki kişinin karşılıklı oturduğu programlarda bile her konuşmacıya sabitlenmiş bir kamera ve her ikisinin de yüzünü karşıdan gören bizler... Oysa eskiden olsa konuşmacıları profilden gören bir kamera ve her iki konuşmacıya sabitlenmiş iki ayrı kamera ile görüntüler arasında ustaca yapılan değişimlerle, dinlemesi kadar izlemesi de keyif veren bir program hazırlanırdı. Kamera hareketleri ile izleyicinin dikkatini ekranda tutmak amaçlanırdı.
Bu yazımın okunacağını, okunsa bile ciddiye alınacağını düşünmüyorum. Hatta kimi yönetmenlerin, bize işimizi mi öğretiyorsun diyeceğinden neredeyse eminim. Gene de amors plan, şaryo, Jimmy hareketleri ile etkileyici çekimler yapmayı özleyen kameramanlar var. Bilin istedim.
Merak edenler için fotoğrafı dün Kadıköy'de çektim, herhangi bir filtre yok.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.