Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okumaya devam ediyorum. Muhtar Özkaya Kütüphanesi sayesinde, Karaosmanoğlu'nun farklı eserlerine, ücret ödemeden, erişebiliyorum. Nur Baba'dan önce Hüküm Gecesi ile Sodom ve Gomore adlı romanlarını okumuştum. Her iki roman da Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk senelerine dair, gerçek olaylar üzerine kurgulanmış eserlerdi. Özellikle Hüküm Gecesi, belgesel nitelikte bir roman sayılabilir sanırım.
Nur Baba ise Karaosmanoğlu külliyatı içerisinde de farklı bir yere sahip. Belgesel diye nitelendirilebilecek özellikler var. Yazarın yaşam öyküsünde bir dönem Bektaşi dergahına devam ettiği yazılı meselâ. Romanın yayınlanmasının ardından gelen tepkilere karşılık olarak Yakup Kadri Bey, yazdığının sadece bir roman olduğunu ve buna göre değerlendirilmesi gerektiğini belirten açıklamalar yapmış. İletişim Yayınları, 1983 yılından itibaren bastığı romanın ilk baskısı 1922 yılında Akşam Matbaası'ndan çıkmış. Tefrika hali 1914 - 1915 yıllarında yapılmış. Benim okuduğum 2014 yılı tarihli 19. baskısıydı. Romanın başına Yakup Kadri Bey'in ilk izah ve ikinci izah başlıklı iki açıklaması konulmuş.
Nur Baba, İstanbul'da, 1920'li yıllarda bir Bektaşi dergahında yaşanılanları anlatıyor.. Yazar, her ne kadar metnin kurgu olduğuna, yazılan karakterlerin gerçek hayattakilerle benzerliğinin tesadüften ibaret olduğunu açıklasa bile anlatılanlar pek yenilir yutulur cinsten değil. Bölüm başlıkları bile kışkırtıcı seçilmiş: Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söndürülür? ile açılıyor.
Sonuçta yazarın sözüne itibar edip, anlatılanın roman olduğunu kabul etsek bu kez sürükleyici olmayan, bölümler arası kopuklukları bulunan, karakterleri tek boyutlu, kötüler sadece kötü olan vasat bir roman. Belki Nigar karakterinin derinlemesine tahlilini okumak keyif verebilir. Bu arada, Karaosmanoğlu'nun ilk romanı olduğunu da bu yazıya eklemek gerek.
Nur Baba'yı okurken aklıma hep Gazel adlı roman geldi. Nihal Yeğinobalı'nın eserinde tarif ettiği Mirganköy'deki yalı ile Nigar Hanım'ın yalısını fazlasıyla benzer buldum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.