Daha önce yazmıştım bir arkadaşımın İstanbul ile ilgili tespitlerini. O yazıyı okumayanlar için kısaca hatırlatayım. Geçen sene İstanbul'a taşınma kararını, mecburen, alınca arkadaşım;
ilk 6 ay nereden geldik diyeceksin;
sonraki 6 ay aslında kötü değilmiş diye düşüneceksin.
Sene dolunca ise keşke daha önce gelseymişiz demeye başlayacaksın
demişti. İşin doğrusu arkadaşımın bana moral vermeye çalıştığını düşünerek kendisine teşekkür etmiştim.
Peki ne oldu diye sorarsanız, söyledikleri harfiyen gerçekleşti...
İlk altı ay gerçekten de epey zor geçti. İkinci altı ay, ki havaların da ısınmaya başlamasıyla, daha keyifli geçmeye başladı. Deniz kenarını ve vapur yolculuklarını aynı günlerde fark ettim.
Artık bir seneden uzun süre oldu İstanbul'a yerleşeli. Navigasyonu açmadan yolumu bulabiliyorum. Semtlerin hangi yakada olduğunu Google Haritalar'a bakmadan tahmin edebiliyorum. Hâlâ otobüs numaraları, metro hatları, minibüs güzergâhları konularında eksiklerim çok. En azından Kadıköy - Moda - Kalamış - Caddebostan - Suadiye - Kartal - Pendik - Tuzla sıralamasını iyi kötü kafamda oturtabildim....
Yaşadıkça daha çok seviyorum İstanbul'u. Zorlukları çok, hem de fazlasıyla çok. Kiralar ateş pahası, araç trafiği tamamen kaos, toplu taşıma çoğunlukla aşırı kalabalık, şehrin her yeri her zaman sıkışık...
Gene de İstanbul, tüm zorluklarına karşın, büyüleyici...
Belki Ankara'nın griliğinden sonra yeşil gözlerimi kamaştırdı,
Belki bozkırın sarılığından sonra boğazın maviliği başımı döndürdü,
Belki de tüm bunlar,
Sonuç değişmiyor... Ankara'yı uzaktan sevmek, aşkların en güzeli :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.