Ana içeriğe atla

IBC 2022 sonrası - 1

2015 ve 2018 sonrası üçüncü kez IBC fuar ve konferansına katıldım. Diğer iki seferde olduğu gibi gene kendi olanaklarım ile, tüm masraflarımı bizzat kendimin karşıladığı - senelik izin hakkımın bir gününü alarak, gidip geldim Amsterdam'a. Bu kez farklı olan sanırım kendimdi :) 

Anlatacağım farkları... Ama önce kısa kısa IBC notları. Muhtemelen uzun bir seri olacak:

  • 2020 ve 2021'in Covid 19 sebebiyle iptal edilmesi, 2022'deki fuara ziyaretçi akımına yol açmış. İlk gün fuarın kapısındaki kuyruk zaman zaman 400 metreyi buluyordu. 
  • Ziyaretçi, şirket çalışanı - standda müşterilere ürün/hizmet anlatan ve stand sahibi olarak bir çok Türk ve/veya Türk kökenli vardı. 
  • 2013'ten bu yana tümü kendi olanaklarım ile katıldığım uluslararası etkinliklerde edindiğim dostluklar, kurduğum ilişkilerin meyvelerini topladığım bir sene oldu 2022. Gelişmeleri ilerleyen haftalarda / aylarda buradan ve/veya LinkedIn'den duyuracağım.
  • Kraliçenin ölümü ile bayrak yarıya inse de fuar alannındaki "happy hour"lar bu durumdan etkinlenmemişti. Gene akşam 17'den sonra fuar alanının kapandığı 20'ye kadar bir çok standda bira ve şarabın yanında ufak atıştırmalıkların sunulduğu partiler düzenleniyordu. Fuar sonrası şehrin içindeki teraslarda ise etkinlik sonrası partiler yapılmaya devam etti. 
  • 2022'nin "killer App"i 5G üzerinden sayısal karasal radyo / televizyon yayını olur diye düşünmüştüm. İşin doğrusu biraz şaşırdım. Qualcomm ve Rodhe & Schwarz'ın birlikte sunduğu / demosunu yaptığı çözüm dışında büyük verici üreticileri 5G broadcast'e mesafeli. Amerikan verici üreticisi devinin mühendislikten sorumlu başkan yardımcısı ile ayak üstü sohbetimde ATSC 3.0 üzerinden yayıncılığın daha hızlı yaygınlaşacağını düşündüklerini gördüm. ABD merkezli bir şirket olarak böyle düşünmeleri son derece normal elbette. Ancak başkan yardımcısı eğer 5G boradcast yaygınlaşırsa kısa sürede pazara ürün sunabileceklerini de ekledi. Biraz bekle gör stratejisi izliyorlar sanırım.
  • 5G Broadcast konusunda R&S ve Qualcomm hazır ve istekliyken farklı sesler ve yorumlar da duyuluyor. Radyo ve televizyon yayınlarının iletimi için gerekli yatırımı ve işletme maliyetini bugüne kadar yayıncıların kendisi üstleniyordu. Özellikle analog karasal vericilerin geçerli olduğu eski dünyada durum böyleydi. Sonra vericiler sayısallaştı ve işletme giderleri, analog dünyaya kıyasla, azaldı. Ülkemizde Kule A.Ş. benzeri tek şirketler vericileri işletmeye ve işletme maliyetini yayıncılara bölmeye başladı. Şimdi 5G Broadcast'te tüm maliyeti kullanıcıya yıkan mobil operatörlerle (ücretsiz cep telefonu kullanımı yok), Free To Air yayıncılar nasıl aynı şebekeyi kullanacak?? Maliyetleri nasıl paylaşacak? İşin doğrusu bu endişeler hem yayıncılar hem de 5G Broadcast ile tarihe karışabilecek sayısal karasal yayın teknolojileri geliştiricileri tarafından dillendiriliyor. Eğer sizi piyasadan silecek bir "şey" çıkıyorsa onu karalamak için elinizden geleni yaparsınız hâliyle. Sektörü senelerdir izleyen birisiyim ve 5G Broadcast'ın sorunsuz çalışacak onlarca iş modeli geliştirebileceğine eminim. Yani maliyetlerin nasıl karşılanacağının sorun olmasını bırakın asıl 5G Broadcast'ın oluşturacağı gelirin nasıl bölüşüleceği sorun olacak, eğer mutlaka bir sorun aranıyorsa. Daha kısa söylersem 5G Broadcast gelir ve herşey değişir...
  • Türkiye, daha önceki yazılarımda da belirtmiştim 5G Broadcast için gerçek olamayacak kadar iyi bir pazar. Hem teknolojiye meraklı genç bir pazara sahip hem çok dinamik bir medya dünyası var hem de sayısal karasal yayın şebekesini hiç kurmadı. Bu yüzden DVB-T, DVB-T2, DAB ve DAB+ ile DRM+ şebekelerini sonlandırma maliyetini düşünmesine gerek yok. Çünkü bu saydığım şebekelerin hiç birisi yok. Deneme amaçlı başlatılan ve bir kaç verici ile çalıştırılan DVB-T2 ile DAB+ yayınlarını saymazsak elbette. Piyasada bu yayınlar var diye satın alınan cihazlar da yok. Kısacası bâkir bir alan mevcut.
  • Rohde & Schwarz ve Qualcomm yetkilileri ile, ki her iki yetkili meslektaşıma verdikleri bilgiler ve sorularıma verdikleri yanıtlar için teşekkürlerimi bir de huzurunuzda sunayım, uygun olduklarında birer e-söyleşi yapıp akla takılan konuları aydınlatmaya çalışacağım. 
  • Son olarak bir kez daha gördüm ki nakit para kullanımı son derece gereksiz. Amsterdam'a giderken cüzdanımda 3 € para vardı. Bir adet 2 € ve 1 adet 1 €. Avro olarak nakit param bundan ibaretti ve 3 gün geçirdiğim Amsterdam'da nakit paraya hiç ihtiyaç duymadım. İki kez taksiye bindiğimi de ekleyeyim.


Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.