Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Nick Hornby'den okuduğum ilk roman Düşerken'di. 262 sayfalık Ölümüne Sadakat'i dilimize Defne Orhun çevirmiş. Sel Yayıncılık'tan çıkan Nisan 2005 tarihli ilk baskısını okudum.
Rock müziğe ilginiz varsa, plak koleksiyonu yapıyorsanız eminim ki Ölümüne Sadakat'i okurken çok keyif alırsınız. Benim koleksiyonu bırakın bir tane bile plağım yok, iyi bir rock dinleyicisi de sayılmam. Buna karşın gene de romanı sevdim.
35 yaşında ve sevgilisi tarafından terk edilen Rob'un ilişkilerinin neden uzun süreli olmadığını sorgulaması ile başlıyor roman. Bu sorgulama kadın ve erkeğin hayatı algılayış farklılıklarını da ortaya koyan bir anlatıya dönüşüyor.
Düşerken gibi Ölümüne Sadakat de sinemaya uyarlanmış. High Fidelity adlı filme dair ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.