Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Dar Zamanlar üçlemesinin ilk romanı Ölmeye Yatmak'ı Ocak 2016'da blog sayfama eklemiştim. Aradan beş yıl gecince ilk romandaki karakterleri hatırmam kolay olmadı. Romanı, Simavi Yayınları'ndan 1992 yılında çıkan 322 sayfalık baskısından okudum.
26 Kasım 1972 saat 19'da başlayan, bir işadamının kızı ile bir paşanın oğlu arasındaki düğün töreni süresinde geçiyor anlatılanlar. "İntihar etmeyeceksek içelim bari!" sözü ile başlayan roman, ülkemiz tarihinin bir dönemini farklı karakterler üzerinden sorgulatıyor.
Dar Zamanlar üçlemesini herkesin okumasını öneririm. Hem başarılı kurgusu ve akıcı diliyle iyi roman okumak için hem de ülke tarihine edebi bir bakış için.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.