Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dert Dinleme Uzmanı / Adalet Ağaoğlu

"Dar Zamanlar" üçlemesini okumaya 2016 yılında başlamıştım. Aslında 2014 yılında yayınlanan Dert Dinleme Uzmanı ile dörtleme haline dönüşen dizinin iki ve üçüncü romanlarını bir kaç ay önce okuduktan sonra serinin son romanını bitirmek şart olmuştu.  Romanı, Everest Yayınlarından Nisan 2014 tarihli, 255 sayfadan oluşan, ilk baskısından okudum. Dar Zamanlar serisinin ilk üç romanındaki karakterlerin yer almadığı Dert Dinleme Uzmanı beş bölümden oluşuyor. Anlatılanların ne kadarı gerçekten yaşandı ne kadarı anlatıcının hayalinde yaşandı birbirine girmiş. Okuduğumuz zaten bir kurgu olduğuna göre neyin gerçekten yaşanıp neyin anlatıcının hayalinde yaşandığının bir önemi var mı diye düşünüp metni okumanın tadını çıkartmanızı öneririm.    Klasik akışlı bir roman değil Dert Dinleme Uzmanı. Bence Dar Zamanlar serisi içindeki en sıradışı yapıya sahip olanı.  Edebiyatla ilgili akademik bir bilgim yok. Bu yüzden yazdığım hatalı olabilir  baştan uyarayım.  Sanırım bil...

Hayır... / Adalet Ağaoğlu

Dar Zamanlar üçlemesinin son romanı Hayır...'ın ilk baskısı 1987 yılında yapılmış. Benim okuduğum Türkiye İş Bankası yayınlarından çıkan Haziran 2012 tarihli, 354 sayfalık 16. baskısıydı.  Bu kez 1980 darbesinin sonrasındayız. Dar Zamanlar üçlemesinin diğer iki romanından daha farklı daha derinlikli bir anlatım şekli var bu kez. Anlatılanların hangisi yaşandı hangisi kahramanın hayalinde kaldı yer yer karışıyor. Bir kez daha ülkemiz tarihinin bir bölümü, farklı karakterler ile anlatılıyor.  Üçleme içinde en beğendiğim bu son halka oldu. Belki düz anlatımlardansa böylesi anlatımları sevmemdendir. Dar Zamanlar ile ilgili çok sayıda akademik makale var. Romanlardan sonra onlara da göz atmanızı öneririm. 

Yunan Düşü / Michael Llewellyn Smith

Yakın tarih olarak adlandırdığım 1876  - 1946 arasına dair okuduğum kitaplar arasında en farklı olanı Yunan Düşü'ydü diyebilirim. Kurtuluş savaşımızı, cephenin diğer tarafından anlatan bir çalışma. Dilimize Halim İnal tarafından çevrilmiş. 495 sayfalık eseri, Ayraç Yayınevi'nce Şubat 2002 tarihli ilk baskısından okudum.  Yunan Düşü adlı eser,  Michael Llewellyn Smith 'ın Yunanistan'ın Anadolu'yu İşgali, 1919-1922 ve Ulusal Bölünme başlıklı doktora tezinden oluşturulmuş. 1800'lerin sonlarında Yunanistan'ın içinde bulunduğu siyasi durum ile başlayan eser işgalci Yunan askerlerinin Anadolu'dan atılması sonrası Yunanistan'da yaşanılanların anlatılması ile bitiyor.  Akademik çalışma yapanlar başta olmak üzere konuya ilgi duyanlara, tarihi farklı bir bakış açısından ilginç gelecektir. O yılların ne kadar zorlukla geçtiğini görmek, ülkemizi işgalden kurtaran kahramanlarımıza borcumuzu hatırlattı. 

Ölümüne Sadakat / Nick Hornby

Nick Hornby'den okuduğum ilk roman Düşerken 'di. 262 sayfalık Ölümüne Sadakat'i dilimize Defne Orhun çevirmiş. Sel Yayıncılık'tan çıkan Nisan 2005 tarihli ilk baskısını okudum.  Rock müziğe ilginiz varsa, plak koleksiyonu yapıyorsanız eminim ki Ölümüne Sadakat'i okurken çok keyif alırsınız. Benim koleksiyonu bırakın bir tane bile plağım yok, iyi bir rock dinleyicisi de sayılmam. Buna karşın gene de romanı sevdim.  35 yaşında ve sevgilisi tarafından terk edilen Rob'un ilişkilerinin neden uzun süreli olmadığını sorgulaması ile başlıyor roman. Bu sorgulama kadın ve erkeğin hayatı algılayış farklılıklarını da ortaya koyan bir anlatıya dönüşüyor.  Düşerken gibi Ölümüne Sadakat de sinemaya uyarlanmış. High Fidelity adlı filme dair ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz. 

Bir Düğün Gecesi / Adalet Ağaoğlu

Dar Zamanlar üçlemesinin ilk romanı Ölmeye Yatmak'ı Ocak 2016'da blog sayfama eklemiştim. Aradan beş yıl gecince ilk romandaki karakterleri hatırmam kolay olmadı. Romanı, Simavi Yayınları'ndan 1992 yılında çıkan 322 sayfalık baskısından okudum.  26 Kasım 1972 saat 19'da başlayan, bir işadamının kızı ile bir paşanın oğlu arasındaki düğün töreni süresinde geçiyor anlatılanlar. "İntihar etmeyeceksek içelim bari!" sözü ile başlayan roman, ülkemiz tarihinin bir dönemini farklı karakterler üzerinden sorgulatıyor.  Dar Zamanlar üçlemesini herkesin okumasını öneririm. Hem başarılı kurgusu ve akıcı diliyle iyi roman okumak için hem de ülke tarihine edebi bir bakış için.

Düşerken / Nick Hornby

İngiliz yazar Nick Hornby'den okuduğum ilk roman Düşerken oldu. Banu Tellioğlu Altuğ'un dilimize çevirdiği 312 sayfalık eseri Sel Yayıncılık basmış. Benim okuduğum Mayıs 2006 tarihli ilk baskısıydı. Roman, tek ortak noktaları, yılbaşı gecesi yüksek bir binanın çatısına intihar etmek için çıkmak olan dört kişinin macerasını anlatıyor. İkisi erkek ikisi kadın olan bu dört kişinin anlatımıyla ilerleyen romanı severek okudum.  Nick Hornby'nin romanlarının kimileri sinemaya uyarlanmış. Dilimize Düşerken adıyla çevrilen, A Long Way Down adlı roman da aynı adla sinemaya uyarlanmış. Pierce Brosnan,  Toni Collette, Imogen Poots ve Paul Aaron'un başrollerini oynadığı filmin bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz. 

Veba Geceleri / Orhan Pamuk

Orhan Pamuk'un 537 sayfalık son romanı Veba Geceleri'ni, Yapı Kredi Yayınları'ndan Mart 2021 tarihli, 300.000 adetlik, ilk baskısından okudum. Küresel salgının etkilerinin devam ettiği, kısmi ve tam kapanmalar arasında gidip gelen bugünlerdeki hayatımız ile romanın konusunun denk düşmesi aslında bir tesadüfmüş. Orhan Pamuk bu romanını yazmaya beş yıl önce başlamış .  Akdeniz'de farklı dinlerden ve etnik kökenden oluşan halkın yaşadığı Minger adlı küçük bir Osmanlı adasında geçiyor olaylar. 1901 yılında adada yayılan veba salgını, salgın ile mücadele sırasında yaşananlar, halkın salgın tedbirlerine tepkisi, Osmanlı ve diğer devletlerin yaşananlara karşı geliştirdikleri politikalar...  Göndermelerle dolu bir roman Veba Geceleri. Kurgusal karakterlerin tarihi kişilere benzerlikleri dikkat çekici. Özellikle Kolağası Kamil'in sözleri, Minger'i bağımsızlığını ilan ettikten sonra dil ve tarih üzerine yoğunlaşması. Romanı okumayanları da düşünerek fazla ayrıntı vermeyey...

kendime notlar

Uzun bir aranın ardından yeniden bir blog yazısı yazmanın garip heyecanı içindeyim. Bloga yazı ekliyordum eklemesine. Ancak son dönemde eklediklerimin tümü, okuduğum kitaplara dair yazdığım kısa notlardan ibaretti. Bu kez, geçmişte örnekleri çokça olan, kendime notlardan birisini yazmaya niyetliyim.  Niyetliydim desem daha doğru olacak sanırım.  Yeni yazı yazmak için otursam bile yaptığım eski yazdıklarımı okumaktan ibaret oldu.  Blogu yeniden eski düzenine oturtmak istiyorum. Umarım en kısa zamanda yeni yazılarla yeniden başlarım yazmaya...  En çok kendim için.

PAN'ın Saklı Sembolleri / Sandra Regnier

Sandra Regnier'in PAN üçlemesinin son romanı PAN'ın Saklı Sembolleri'ni dilimize, üçlemenin diğer kitaplarında olduğu gibi, Serap Gülerçin Karluk çevirmiş. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Ağustos 2020 tarihli ilk baskını okudum.  371 sayfalık roman, üçlemede, içinde fantastik öğe barındırması bakımından, ilk sırada yer alır. Son roman ile 18 yaşındaki kahramanımız Felicity Morgan kendisi ve "misyonu" hakkındaki sırları öğreniyor. Macera boyunca okuyucuya eşlik eden kimi karakterlerin gerçek kimlikleri de bu son romanda ortaya çıkıyor.  Fantastik romanları çok sevmediğimi hatırlatan bir üçleme oldu PAN. Özenli yazılmış, iyi kurgulanmış romanlar. Genç okuyucular belki daha çok sevecektir. Kahramanların 18 yaşında olduğunu hatırlatarak, çocukların okumak için 13 - 14 yaşını beklemelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum. 

PAN'ın Karanlık Kehaneti / Sandra Regnier

PAN üçlemesinin ikinci romanı. Sandra Regnier'in gizem ve efsaneler ile bezenmiş PAN serisini Serap Gülerçin Karluk çevirmiş dilimize. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Şubat 2020 tarihli ilk baskısını okudum. 414 sayfalık roman, üçlemenin ilk kitabının bıraktığı yerden devam ediyor. Kahramanlarımız Felicity Morgan ve Leander FitzMor gene Londra'da lisenin son sınıf öğrencileri. Ancak bu ikinci romanda artık bir takım gizler ortaya çıkıyor. Zaman içerisinde yolculuklarla bir takım tarihi olaylara ve mekânlara tanıklık ediyoruz. Roman bu yolla okuyucuda, anlatılan tarihi olayları araştırma isteği de uyandırıyor.  Gençlerin ilgisini çekeceğini düşündüğüm PAN üçlemesinde en sevdiğim roman Karanlık Kehanet oldu. Kitapçılarda üç roman yanyana konularak sergileniyor.  

PAN'ın Gizli Vasiyeti / Sandra Regnier

Sandra Regnier'in kaleminden çıkan efsaneler ve fantastik öğeler içeren PAN üçlemesinin ilk romanı olan PAN'ın Gizli Vas iyeti, aynı zamanda üçlemenin içinde gerçeküstü öğeleri en az barındıranı. Dilimize Serap Gülerçin Karluk tarafından çevrilmiş. Yapı Kredi Yayınları'ndan Ağustos 2019 tarihli ilk baskısını okudum.  426 sayfalık roman lisenin son sınıfındaki bir grup öğrencinin okuldaki hayatını anlatarak başlıyor. Gizemin ipuçları verilse bile odaklanılan gençlerin günlük çekişmeleri. Kahramanlarımız 18 yaşında ve karşı cinse kendini beğendirmek, ilgi görmek son derece önemli. Roman mekânı, çoğunlukla Londra. Zaman ise gene çoğunlukla günümüz.  Fantaziler, efsaneler, gizem ilginizi çekiyorsa serinin diğer kitaplarını daha fazla seveceksiniz. 

Saraydan Sürgüne / Kenize Murad

Osmanlı İmparatorluğu'nun 33. padişahı V. Murad 'ın kızlarından Hatice Sultan 'ın torunu, Selma Hanımsultan'ın kızı Kenize Murad , Türkçe'ye Saraydan Sürgüne adıyla çevrilen romanda anneannesinin ve annesinin hayatının bir bölümünü anlatıyor. 1987'de Fransızca olarak De la part de la princesse morte adıyla yayınlanmış, büyük ilgi görmüş ve çok sayıda dile çevrilmiş. Benim okuduğum Everest Yayınları'nca Mart 2003 tarihli, çevirisini Nuriye Yiğitler ve Gökçe Tuncer yaptığı üçüncü baskısıydı.  Roman gibi bir hayat yaşamış Selma Hanımsultan. Dünya tarihinde büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönemde geçiyor olaylar. 1914 - 1941 yılları arasında yaşayan Selma Hanımsultan'ın hayatı ve Saraydan Sürgüne romanının değerlendirmesi için Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin Padişah torunu bir savaş muhabiri: Kenîze Murad'ın Hikâyesi başlıklı yazısını okumanızı öneririm.  Yakın tarih olarak adlandırdığım 1876 - 1946 arasındaki yıllara meraklıysanız Saraydan Sür...

Çöp Plaza-2 / Miyase Sertbarut

Nisan 2012 tarihli Çöp Plaza-1'den 8 yıl sonra gelen bir devam romanı Çöp Plaza-2 Hayaller Hawaii. İlk romandaki gibi devam romanında da atık toplayıcıların hayat mücadelesine odaklanılmış. Miyase Sertbarut, ilk romanın sonunda çizdiği iyimser tablonun sürmediğini anlatarak başlıyor. 2012'deki ilk romana kıyasla daha gerçekçi bir anlatım var.  Çocuklara ve gençlere hayatın zorluklarını anlatan bir roman. 142 sayfa ve Tudem yayınlarından çıkmış. Benim okuduğum Mart 2020 tarihli ilk baskıydı. 

Çöp Plaza-1 / Miyase Sertbarut

Çöp Plaza Nisan 2012'de ilk baskısını yapmış bir çocuk - genç romanı. Benim okuduğum Tudem yayınlarından çıkan, Mart 2020 tarihli 26. baskısıydı. İlk 25 baskısı 117.000 adet yapılmış. 2012 yılında Çöp Plaza adıyla yayınlanan roman, Mart 2020'de Çöp Plaza-2'nin çıkmasıyla birlikte Çöp Plaza -1 adıyla yayınlanıyor. 134 sayfalık roman atık toplayıcılarının hayat mücadelesine odaklanıyor. Gizemli bir hastalığa aranan çare, atık toplayıcılarının yaşadığı mahallede bulunuyor. Sertbarut'un romanı hayatın gerçeklerini çocukların anlayabileceği bir dil ile ortaya koyuyor. 

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...