Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Gözden Irakta / Aydın Selcen

GazeteDuvar.com.tr adresli internet gazetesindeki yazılarıyla tanıdığım Aydın Selcen'in, İletişim Yayınları'ndan 2019 yılında çıkan kitabı Gözden Irakta'yı okudum. Kitabın görseline baktığınızda da fark edebileceğiniz üzre IRAK, Aydın Selcen'in hayatında ve kitabın genelinde önemli bir yere sahip. Selcen, 2010 - 2013 yılları arasında Erbil Başkonsolosu olarak görev yapmış. Öncesinde de 2003 - 2006 yılları arasında Bağdat'ta görevliymiş.  262 sayfalık eser, Aydın Selcen'in görev yaptığı dış temsilciliklerdeki anıları, denemeleri ve kurgusal öykülerinden oluşuyor. Bu arada " kurgusal öykü " ne kadar doğru bir ifade bilemedim :) Öyküleri okurken Selcen'den bir roman okumanın ne kadar keyifli olacağını düşündüm. Kimbilir, belki bir gün " Aydın Selcen'in ilk romanı raflarda " diye bir haber görürüz.  20 sene boyunca farklı coğrafyalarda görev yapmış olan Selcen'in, o döneme ilişkin anılarında, bugün hâlen aktif siyasetin içindeki isiml...

Yaşlılık / Italo Svevo

İlk kez bir eserini okuduğum yazarların sayısı artmaya devam ediyor. Italo Svevo, 1861'de İtalya'nın Trieste kentinde doğmuş. Aslında bugün İtalya'da olan Trieste demek daha doğru olacak sanırım, çünkü kent, o tarihlerde İtalya toprakları içerisinde değilmiş . Günümüzde İtalya'nın Slovenya ile sınırında yer alıyor.   Yaşlılık adlı romanı dilimize Neyyire Gül Işık çevirmiş. Çevirmenin ne kadar önemli olduğunu, özenli çevirileri okurken daha iyi fark ediyorum. Neyyire Gül Işık'ın dipnotları sayesinde romanı okumak çok keyifli oldu. Ayrıca Sunu başlıklı bölümde Işık'ın yazdıkları hem Svevo hem de dönem ile ilgili ön bilgilenmeyi sağladı. Can Yayınları'nca ilk baskısı 1998 yılında yapılan romanın Mart 2014 tarihli ikinci baskısını okudum. 243 sayfalık romanda 35 yaşındaki erkek kahramanın aynı kentte yaşayan bir kadına duyduğu saplantılı bağlılık ve gelişen olaylar anlatılıyor.  Romanın başlarında kahramanı şu sözlerle tanıtıyor Svevo: "Hep bekleyerek yaşıy...

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi / Ahmet Ümit

Ahmet Ümit'in Ekim 2013'te Everest Yayınları'ndan çıkan polisiye romanı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nin aynı tarihli ikinci baskısını okudum. Eser 412 sayfalık olmasına karşın, Ahmet Ümit'ten daha önce okuduğum kitaplar gibi, kısa sürede bitti. Geride hayranlık ile birlikte aşağıdaki satırları bıraktı... Haziran 2013'te yaşanan Gezi Parkı süreci, romanın ana gövdesini oluşturuyor bence. Ahmet Ümit polisiyelerinde cinayetleri çözen Başkomiser Nevzat'ın ağzından, özelde Tarlabaşı ve Beyoğlu bölgesinin genelde ise İstanbul'un hatta ülkenin durumunu analiz eden tespitler yapılıyor. Yaşanılan sorunlarda suçu, fiili işleyen toplumun unuttuklarında bulan yardımcısı Ali'yi uyarırken şöyle diyor Başkomiser Nevzat: "Yani şunu demek istiyorum, nasıl ki çiftçi buğday yetiştirmek için toprağı bilmek zorundaysa, biz de suçla mücadele etmek için bu yoksul insanları çok iyi tanımak zorundayız. Ama daha aştan onları suçlu sayarsan, yanlış yapmış olursun. Üst...

İçimdeki Müzik / Sharon M. Draper

yeni normal

Oxford University Press'in her yıl açıkladığı ve 2016'daki Post-Truth seçimi ile belleğimde yer eden yılın kelimesi için 2020'deki adayım New Normal . Hayatımızın, korona salgını başlamadan önceki gibi olamayacağını ifade etmek için kullanılıyor Yeni Normal .  Bakalım Oxford University Press 2020 kelimesi olarak ne açıklayacak?

Köşe Bucak İstanbul / Osman Cemal Kaygılı

Evde uzunca bir süredir okunmayı bekleyen kitaplardan birisiydi Köşe Bucak İstanbul. Osman Cemal Kaygılı'nın 1931 yılında Yeni Gün gazetesinde yayınlanan İstanbul'un Köşe Bucağı başlıklı yazı dizisinden oluşturulan eseri yayına hazırlayan Tahsin Yıldırım. Benim okuduğum Selis Kitapları'ndan çıkan, 333 sayfalık, Nisan 2004 tarihli ikinci basımıydı. Selis'ten ilk baskısı Eylül 2003'te yapılmış. Kitap sitelerine arattığımda, 2019'da Can Yayınları'nca da basıldığını gördüm.  1931 yılının İstanbul'u nasıldı diye merak ediyorsanız eşsiz bir kaynak Kaygılı'nın eseri. Gazete yazısı için hazırlanan metinler, kolay okunuyor. Kaygılı, şehrin farklı semtlerini, daha doğrusu semtleriyle birlikte köylerini dolaşmış ve tanıtmış. Bugün Mecidiyeköy semtinin o günlerde Mecidiye adlı bir köy olduğunu ve Kaygılı'ya göre geleceğinin pek parlak olduğunu; Okmeydanı'nda karargâh kurup alayla kuş tutan çocukları, farklı dinde ve farklı etnik kökenli insanların farklı...

Bu Ölü Kalkacak / Vedat Türkali

1995 yılında Ankara Altınpark'ta düzenlenen kitap fuarında imzalatmıştım Bu Ölü Kalkacak adlı kitabı. Büyük usta Vedat Türkali'den okuduğum onca roman varken neden bu kısa oyunu seçmişim hatırlamıyorum. Aradan geçen yıllar hem neden onu seçtiğimi hem de oyunun kendisini unutturmuş. Hazır evde kalmaya devam ediyorken bir kez daha okudum, 1970'lerin başında yazılan ve zamanında TRT'nin açtığı yarışmada övgüye değer bulunan Bu Ölü Kalkacak adlı oyunu. Kitapta tiyatro metninin yanısıra bir dönem güvenlik güçlerine hakaret edildiği  gerekçesiyle yapılan yargılamada mahkemeye sunulan bilirkişi raporlarına da yer verilmiş.  Roman ve öykülerden epeyce farklı oluyor tiyatro oyunu okumak. Sahnenin dekorundan oyuncuların kıyafetlerine kadar bir çok konuda oyun yazarının notları yer alıyor. Ayrıca, oyunun süresi sı nırlı  olduğu için mesajın bu süre içerisinde verilebilmesi de önemli. Kısacası tiyatro oyununu izlemek yerine okumak gibi bir değişik his oluşturuyor bende. Vedat Türka...

Şimdiki Çocuklar Harika / Aziz Nesin

Korona karantinası sürerken çocuk kitapları okumaya ve okuduklarıma dair notlarımı siz değerli okuyucularımla paylaşmaya devam ediyorum. Bu kez bir büyük ustanın, efsaneleşmiş bir eserini yeniden okudum. İlk okumamın üzerinden kaç sene geçti emin değilim ancak bu ikinci okuyuşum sırasında kimi bölümleri, neredeyse satır satır hatırladığımı fark ettim.  İlk baskısı 1967 senesinde yapılan  Şimdiki Çocuklar Harika'nın  Nisan 2018 tarihli 224 sayfalık 81. baskısını okudum. Nesin Yayınevi'nin yayınladığı romanda Semih Poroy'un çizgileri de yer alıyor. Ahmet ve Zeynep adlı 5. sınıf öğrencisi iki eski sınıf arkadaşının karşılıklı mektuplarıyla oluşturulmuş roman, çocukların gözünden eğitim sistemini, büyüklerin çocuklarla ilişkilerini, büyüklerin birbirleriyle olan ilişkilerini gözler önüne seriyor. Mektuplarda eleştirilen konuların neredeyse hiç değişmeden / iyileşmeden bugün için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Elbette iletişim araçlarının gelişmesi ve çeşitlenmesi ...

Sırlar Oteli - Pera Günlükleri 2 / Delal Arya

Beş kitaptan oluşan Pera Günlükleri serisinin ilk dört kitabını, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. Dünyanın gerçekleri ile gizemi bir arada harmanlayan macera kitaplarını okumayı hep sevmişimdir. Dan Brown'un romanlarını da ilk çıktığı günlerde edinip okumuştum.  Delal Arya'nın Pera Günlükleri serisi Körler Ülkesi ile başlıyor. Serinin ikinci kitabı Sırlar Oteli gene Can Çocuk'tan, ilk baskısı 2013 yılında yapılmış. Körler Ülkesi'nden bir sene sonra. Benim okuduğum Kasım 2018 tarihli 9. baskısıydı.  Sırlar Oteli'nin başrolünde Pera Palas var desem yeridir. İstanbul'da bir çok ünlünün de konakladığı ve hâlâ hizmet vermeye devam eden Pera Palas'ta saklanan şifreler, onları bulup çözmeye çalışan Ran, Lusin ile yeni arkadaşları...  Sırlar Oteli'nde Gökkafes'in romana dahil ediliş biçimi etkileyici.  İlk kitaba dair notlarımı bir kaç bağlantı vererek sonlandırmıştım. Bu kez de öyle yapacağım. Dilerseniz Sırlar Oteli'ni okumadan önce, ...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...