Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hiç, yoktan iyi midir?

buz tutar bir yanımız bir yanımız bahar bahçe @ Eymir Gölü Bitmemiş bir yazı olsa da yayınlamak istedim. Eymir Gölü etrafında koştuğum dönem hazırlamaya başlamıştım. Tamamladığımda yayınlarım diye düşünmüştüm. Tamamlanamayacak gibi görünüyor. Belki gelen yorumlar ile zenginleşir.... Buyurun o zaman, " hiç " " yoktan " " iyi " midir? Koşarken aklıma geldi. Aklımda kalmasın, kayıtlara geçsin dedim ve yazdım. Başlık, Erkan Oğur'un Hiç adlı albümünden.  Hiç, yoktan iyi midir?  İlk okuduğumda da çok etkilemişti bu söz. Kelime oyunu yapmaktan ziyâde düşündürmeyi amaçlayan bir yazı demiştim kendime. Bugün koşarken neden aklıma geldi, emin değilim.  "Hiç"lik, insan beyninin algılayabileceği bir şey değilmiş gibi geliyor bana. "Yok"luk, öyle değil meselâ. İki kelimenin arasında, bir ara var olmuşluk farkı var. Yok, bir zamanlar varmış bilgisini de içinde barındırıyor. En azından bence böyle. Oysa hiç bambaşka. Eminim seyretmişsi...

Puslu Kıtalar Atlası / İhsan Oktay Anar

Bugünekadarhiçkitabınıokumadığımyazarlarlistesi , 12 isim ile başlamıştı. Artık listede 9 isim kaldı. Kemal Tahir ve Attilâ İlhan 'ın ardından İhsan Oktay Anar'dan da bir kitap okumuş oldum, Puslu Kıtalar Atlası'nı bitirerek.  İletişim Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapan eserin 2019 tarihli 64. baskısını okudum. 238 sayfalık roman hakkında kısa bir not eklemek olmaz. Uzun not için ne kadar enerjim var, emin değilim ama en azından orta uzunlukta bir not niyetiyle başladım bu yazıya... Öncelikle İhsan Oktay Anar'ın diğer eserlerini de okumak isteği duyduğumu belirteyim. Masalsı bir roman, Puslu Kıtalar Atlası. Romanı bitirdiğimde aklımda kalanlardan hareketle, vermek istediği mesajı, ki belki de böyle bir mesaj yoktur, son derece üstü kapalı tutmayı tercih etmiş Anar. Bölümler arasındaki bağlantıyı kurabilmek için oldukça dikkatli okumak gerekiyor, elinizin altında internet bağlantısı da olmalı. Bu sayede filuri, metris, palanka duvarı, kolomborne,...

Şubat 2020 değerlendirmesi

pasajlar... gizem... İstanbul Her ayın son pazartesi yapmaya çalıştığım, geçmiş ayın değerlendirmesi serisinin Şubat sayısı ile birlikteyiz... Aslına bakarsanız, 2 gün de olsa, kısa bir ay olunca yazılacaklar o kadar uzun olmuyor... Kısaca geçmek gerekirse; Osmanlıca, istediğim hızda ilerlemiyor ne yazık ki.  Yeni kitap almamaya devam ediyorum. Az konuşup çok düşünmenin ilk bölümünü yapabiliyorum... İkinci bölüm ise daha fazla çaba göstermeliyim. Spor, 2020'nin en başarılı bölümü. Neredeyse her gün, aksatmadan yürüyorum... Mart ayı değerlendirmesinde görüşmek dileğiyle...

20/02/2020

Sadece 0 ve 2'lerden oluşan bir tarih... Bugünü yazısız geçemezdim.  Nasıl bir gelecek bekliyor bizden sonraki kuşağı, kestirmek kolay değil. Vonnegut'un Otomatik Piyano adlı distopyası kadar bile insancıl olmayacağından endişeliyim, uzunca bir süredir. "Dünya" adlı sahnede "figüran" rollerini üstlenenlere duyulan "ihtiyaç", her geçen sene azalıyor. "Sistem", artık varlığına pek ihtiyaç duyulmayan bu "figüran"ları daha ne kadar "besleyecek"? Farkındayım, karamsar bir yazı oldu/oluyor. Ancak, haberleri izlediğinizde karamsarlığa kapılmak işten değil. Neyse, enseyi karartmamak gerek gene de...

Otomatik Piyano / Kurt Vonnegut

Ellen Meiksins Wood'un  Sınıftan Kaçış adlı kitabına dair yazdığım notu aşağıdaki paragraf ile bitirmiştim: Wood'un yazdıklarına ya da eserde eleştirilen akımların savunduklarına dair yorum yapmam ise mümkün değil. Öyle bir birikime sahip değilim. Tek söyleyebileceğim, yakın gelecekte insana ihtiyaç duymayan bir üretim sürecini göreceğimiz. Böylesi bir dünyada teorik bilgileri güncellemek, ezberleri bozmak gerekecek.  Yazımı okuyan bir arkadaşımın önerisi ile haberdar oldum Otomatik Piyano'dan. Gene aynı arkadaşımdan alıp kısa sürede okuyunca, Kurt Vonnegut'un 1952 yılında, üretime dair her işin makineler tarafından yapıldığı, insanları IQ puanlarına göre sınıflandırıldığı, kimsenin aç ve açık olmadığı ancak boş ve işlevsiz kalmanın dayanılmaz ağırlığı ile "insanlıktan çıktığı" bir dünyayı anlattığını gördüm.  İrma Dolanoğlu Çimen'in çevirisi ile Haziran 2018'de April yayıncılığın baskısından okudum, 374 sayfalık romanı. Kitapta elektron tüpl...

Heykeltraş Babam / Oylum Öktem İşözen

Göz yaşları içinde bitirdiğim bir kitap oldu Heykeltraş Babam. Tankut Öktem 'in adı, belki tanıdık gelmiyor. Oysa eserlerini gördüğünüze eminim. Bir çok kentte bir çok farklı eseri bulunuyor. Kitabı yazan kızı Oylum Öktem İşözen, incelikli ve duygu dolu bir dil ile anlatmış babasını, hayatını ve eserlerini.  Kitapta anılara da yer verilmiş, Tankut Hoca'nın eserlerine yansıyan kişiliğinin ipuçları da var, hayata bakışının izleri de. Tüm bunların yanı sıra, okuyanın içine işleyen ve her satırda gözleri dolduran bir özlem, babaya duyulan hasret...  Hayykitap'tan Haziran 2009'da çıkmış bu kıymetli eserin ilk, ve sanırım tek, baskısını okudum. Baba olmasam da bu kadar etkilenir miydim bu kitaptan bilemiyorum ama sizlere  Oylum Öktem İşözen'in babası Tankut Öktem'i anlattığı bu eseri okumanızı özellikle öneriyorum.  

Kurt Kanunu / Kemal Tahir

2019'un sonlarında belirlediğim 12 yazarın kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu'nu bitirdim. Yakın tarihe merakıma karşın bugüne kadar Kemal Tahir okumamış olmak büyük bir eksiklikti. Asıl adı  İsmail Kemalettin Demir olan yazarın hayatına dair merak ettiklerinizi, uzunca bir aranın ardından yeniden kavuştuğumuz, Wikipedia 'dan öğrenebilirsiniz.  Tekin Yayınevi'nin 2004 yılında yaptığı 9. baskısından okuduğum Kurt Kanunu, 1926 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya düzenlenmesi planlanan ve planlanma aşamasındayken ortaya çıkartılan suikast girişimi sonrası Kara Kemal Bey ve Abdülkadir Bey'lerin yaşadıklarından yola çıkarak İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemlerine dair tespitler içeren bir tarihi roman. Kolay okunan, bol diyaloglu ve üç anlatıcılı bir kurgusu var. Kara Kemal Bey, nam-ı diğer Küçük Efendi, İ...

Şubat ayı kitap ödüllü soru

Geçtiğimiz günlerde kütüphanemde bir arama - tarama çalışması sonucu 11 kitabı tespit ettim. İtiraf ediyorum ki seçmem kolay olmadı. Bir terslik olmaz ise önümüzdeki 11 ay boyunca birer birer hediye olarak göndereceğim.  Peki kime ve bu ay hangi kitap? Ayın kitabı, daha önce sosyal medya hesaplarımdan duyurduğum gibi, Ellen Meiksins Wood'un  Sınıftan Kaçış adlı eseri. Kitap ile ilgili notlarımı okumak isterseniz bağlantısı burada ... Bu ayın sorusuna gelirsek,  Kolay olsun diye düşünerek ve kısa sürede yanıtın geleceğini umarak şöyle bir şey hazırladım. Blogda hızlı bir turlama ile bulabileceğiniz bir yanıtı var sorunun... 2004 Kasım'ından beri yazmaya devam ettiğim blogda en fazla yazı yayınlandığı yıl hangisi? Yanıtlarınızı bu yazının altına yorum olarak gönderebilirsiniz. Birden fazla göndermenize gerek yok,  reklam içeren yorumlar için filtre ve onay mekanizması olduğu için hemen görünmezse endişe etmeyin. Doğru yanıt gelene kadar tüm hatalı ...

Fena Halde Leman / Attila İlhan

2020 senesinde, bugüne kadar hiçbir kitabını okumadığım yazarların eserlerine öncelik veriyorum. Bu bağlamda, 12 yazar belirlemiştim, 2019 sonlarında . 12 yazardan birisi olan Attilâ İlhan'dan okuduğum ilk " nesir ", Fena Halde Leman oldu.  1966 yılında Karşıyaka, İzmir'de yazılmaya başladığı Fena Halde Leman romanını Kasım 1979'da Ankara Kavaklıdere'de tamamlamış Attilâ İlhan. İlk baskısı 1980 senesinde yapılmış. Benim okuduğum, Karacan Yayınları'nca Şubat 1981 tarihli ikinci baskısıydı. Son sözü ile birlikte 311 sayfalık eseri, tek kelime ile anlat  deseler "çarpıcı" derdim. Ülkenin içinden geçtiği süreçleri romanlarında konu eden bir yazarmış Attilâ İlhan. Fena Halde Leman'da yerli burjuvazi, yabancı sermaye ile ilişkilerine dair tespitler yer alıyor. Şiirleri ile tanıdığım İlhan'dan okuduğum ilk romandaki betimlemeler, deyim yerindeyse, şiir tadında: "Eylül sonlarında bir gündü, güneşin denizden yansıyıp İzmir'i eri...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Hac / Paulo Coelho

Bugüne kadar hiçbir eserini okumadığım yazarlardan birisiydi Paulo Coelho. Siz sormadan söyleyeyim, henüz Simyacı'yı okumadım. Hac, Simyacı'nın da yazılmasına vesile olan bir hac yolculuğunu anlatıyor. Yolculuk, Santiago yolu ya da el Camino de Santiago olarak bilinen farklı rotalarda ve farklı yönlerde yapılabilen uzun, yüzlerce kilometrelik, bir yürüyüşten oluşuyor.  Hac'ın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım'ın Ev adlı romanı geldi. Ev'de de romanın kahramanı Santiago yolunu, farklı bir yönde ve rotada yürüyordu. Coelho'nun romanı ne kadar kurgu ne kadar anı tam anlaşılmıyor. Metaforik anlatımlar olarak okuyabileceğiniz kimi olaylar belki de gerçekten yaşandı. Bu bakımdan ilgi çekici ve korkutucu. İnsanın kendiyle yüzleşmesi için geçmesi gereken aşamalar gibi sıralanmış bölümler. Arada yapılacak egzersizler ayrı başlıklar halinde sunulmuş. Bu bakımdan kişisel gelişim kitabı olarak da okunabilir.  Coelho'nun diğer eserlerini okumak için bir he...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Klasik televizyon yayıncılığının biteceğine dair bir öngörüde bulunmuştum . 2013 ve ardından 2018'de bu konu üzerinde görüşlerimi paylaşmıştım. O yazılarımda klasik TV yayınlarının giderek sönümleneceğini ve platformların baskın hale geleceğini ileri sürmüştüm.  Aradan geçen sürede bu öngörümün bir noktaya kadar gerçekleştiği, ancak klasik TV yayınlarının sürdüğü tespitini yapmak yerinde olur. Platformlar ve YouTube, video içeriği tüketmek için yeni neslin ilk tercihleri olmakla birlikte, 50 + yaşlardakiler için klasik TV hâlâ önemli.  20 sene sonra bu yazıyı yeniden güncellersem, klasik TV'lerin döneminin biteceği öngörümün gerçekleştiğini yazarım diye düşünüyorum.

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...