Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bir cumartesi satın alıp okuyup bitirdiğim kitap: Acı Portakal / Yiğit BENER. Soyadı tanıdık geldiyse, aklınıza ya Erhan Bener ya da Vüsat O. Bener gelmiştir. Bu soyadı aynılığı bir tesadüf değil. Yiğit Bener, Erhan Bener'in oğlu, Vüsat O. Bener'in ise yeğeni. Can Yayınları'ndan çıkmış 183 sayfalık bir kısa roman Acı Portakal. Deyim yerindeyse daha mürekkebi kurumamış, Kasım 2019'da ilk baskısı yapılmış.
Sol çevrelerce "devrim sonrası kendiliğinden hallolacak meselelerden" olarak değerlendirilerek uzun süre görmezden gelinmiş hatta yok farzedilmiş erkek şiddetini konu alıyor roman. Erkek şiddeti derken sadece cinsel saldırı değil, erkek egemen dünyanın dayattığı her türlü şiddet söz konusu. Hayata sol pencereden bakan erkeklerin, bu bakış sayesinde ya da yüzünden, kadın erkek ilişkilerinde sıradanın dışında bir tutum izleyeceklerini varsaymak, aslında büyük bir yanılgı. Keşke bu kadar basit olsa herşey, siyasi bir tutum ile hayattaki duruş da değişebilse...
Bener'in kendi yaşam öyküsünden izler taşıyan romanı, yukarıdaki paragrafta belirtmeye çalıştığım durumu konu alıyor. Elbette benim kısa bir paragrafta, kendi yetersizliği ile sınırlı cümlelerimden çok daha yetkin bir biçimde sorgulatıyor meselesini. İki farklı zamanda geçen roman boyunca, otuz sene önce yaşanmış olayları bir romana dökme çabası sürecinde, yazdığı satırları üniversite son sınıfta okuyan kızıyla anlatımını okuyoruz. Acı Portakal, bir yandan eril iktidarı sorgular/sorgulatırken bir yandan da bugüne dair sözler söylüyor. Gezi sürecinden, yeni bir dil oluşturmaya, kapitalist üretim ilişkilerinin insanı yıpratmasından enternasyonel bir mücadele ilişkisinin yokluğuna kadar bir çok konuda dertleşiyor baba-kız ya da yazar-genç okuyucu...
Bener'den okuduğum ikinci eser Acı Portakal. Daha önce Öteki Kabuslar adlı öykü-deneme kitabını okumuştum. 2020 içinde bloga Bener'den okuyacağım başka eserlere dair notların ekleneceğini düşünüyorum.
Yiğit Bener ile Müge İplikçi'nin Acı Portakal üzerine yaptıkları söyleşiyi Medyascope'un sayfasından izleyebilirsiniz.
Yiğit Bener ile Müge İplikçi'nin Acı Portakal üzerine yaptıkları söyleşiyi Medyascope'un sayfasından izleyebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.