Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Zemberek Kuşu'nun Güncesi |
2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.
Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin tamamen çıkartıldığı, kimi paragrafların kısaltıldığı bir adaptasyon - metin halinde yayınlanmış. Çevirmen, yazarın onayı doğrultusunda bu düzenlemelerin yapıldığını açıklamış. Konunun meraklıları için bir akademik makalenin bağlantısını buraya ekledim. Bu arada, İngilizce çevirinin adı Wind-up Bird Cronicle. Türkçe çevirinin yapıldığı Fransızca çevirinin durumu nedir diye ben de merak ettim. Acaba Fransızca çeviri, İngilizce çeviriden mi yapıldı yoksa Japonca aslından mı? Bu konuda bir bilgi bulamadım ne yazık ki. Bulabilen olursa, bilgiyi paylaşmasını rica ediyorum.
Romana geçmeden, hazır çeviriden bahsetmişken, Murakami'yi Japonca aslından tercüme eden Ali Volkan Erdemir ile yapılan bir söyleşinin bağlantısını da paylaşayım.
Gelelim romana. Yukarıda belirttiğim gibi 740 sayfalık roman, üç kitaba ve her kitap farklı bölümlere ayrılmış. Anlatıcı, genellikle romanın kahramanı Toru Okada. Ancak roman içerisindeki diğer karakterler de anlatıcı rolünü üstleniyorlar, kâh mektuplarla kâh dergide çıkan bir yazıyla kâh Okada'ya anlattıkları hikâyelerle. Roman boyunca hiç düşmeyen ritme, farklı sanatçılardan farklı türlerde müzikler de eşlik ediyor. Tüm romanı bir caz bestesi gibi düşünmek de mümkün. Bir temel var ve her enstrüman yeri geldikçe ortaya çıkıp kendi solosunu çalıyor ancak arka fondaki temeli hep duyuyoruz.Tek cümle ile romanın konusu nedir diye sorsalar şöyle yazardım: "Sürükleyici bir arayış öyküsü".
Arayış, romanının başında kaybolan kedinin bulunmasına yönelikken, gene romanın başlarında evini terk eden karısının aramaya dönüşüyor. 740 sayfa boyunca süren karısını arayışı, bir yerde gerçeği, saklı - gizli yaşanılmış geçmişteki gerçeği arayışa evriliyor. İkinci dünya savaşı sırasında yaşanılanlar, vahşetler dönemin tanıklarının anılarıyla romana dahil oluyor. Bölümler arasındaki bağlantı ustaca kurulmuş. Aslında tüm romanın kurgusu, olayların bir şekilde birbirleriyle bağının ortaya çıkışı etkileyici. Hani hep derler ya elime aldım ve bırakamadım. Romanı bitirdiğimde, gün doğuyordu. Zemberek Kuşu'nun Güncesi öyle bir roman değil. Akıcı, merak uyandıran, sonraki bölümü de okumadan elden bırakılamayan bir roman. Ancak, anlattığı şeylerin kimisi öyle dehşet verici ki bunları hazmetmek için okumaya ara vermek zorunda kaldım. Metnin bir roman, bir yerde kurgu olduğunu bilmek de bile rahatlatmadı beni.
Murakami'nin romanında gerçek ile gerçeküstü yer yer içiçe geçiyor. Ancak bu geçişler, okuyucuyu zorlayan geçişler değil. Eminim ki benim fark edemediğim bir çok gönderme var metinde. Belki ileride, hem Japon kültürü hem ikinci dünya savaşında o coğrafyada yaşanılanlara dair daha fazla bilgi edinip romanı yeniden okurum.
Beni fazlasıyla etkileyen bir roman oldu Zemberek Kuşu'nun Güncesi. Sizlere de öneririm.
Merhabalar,
YanıtlaSilHaruki Murakami, çok sevdiğim yazarlardan biridir. Dünyaca ünlü yazarı ‘’Koşmasaydım Yazamazdım’’ kitabıyla tanıdım ilk. Yazmayı çok seven ve geçimini yazarak sürdüren bir yazar olarak bu kitap beni çok etkilemişti. Kitapta şu sözü çok sevmiştim: ‘’Evet, ben elbette büyük bir koşucu değilim. Fakat bu hiç de önemli bir sorun değil. Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan işte bu.’’ Şahane bir kitap, herkese tavsiye ediyorum. İzninizle bu kitaptan en sevdiğim 10 alıntıyı okumanız üzere sizinle paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/haruki-murakami-kosmasaydim-yazamazdim-kitabindan-10-enfes-alinti/
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.
vakit ayırıp yorum yazdığınız için çok teşekkür ediyorum. Yorumunuzda paylaştığınız bağlantıya daha kolay ulaşmak isteyenleri düşünerek aşağıya tıklanabilir olarak ekledim...
YanıtlaSilTekrar teşekkürler, sağlıklı günler dilerim.
Ebru Bektaşoğlu'nun kitaptan yaptığı 10 alıntı
Teşekkür ederim Özgür Bey, çok incesiniz.
YanıtlaSilSağlıcakla kalın.