Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Sonraki bölümde neler olduğunun merakı ile okumak, geriye kalan bölümlerin azaldığını bilip okumayı ertelemek arasında geçen bir kaç günün sonunda Murakami'nin romanını bitirdim. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu, paralel olarak ilerleyen ve birbirinin ardı sıra gelen yirmişer bölümden oluşan iki uzun öykü. Öyküleri okurken, bir noktadan sonra ikisi arasındaki ilişkiyi anlıyorsunuz. Eğer kitap ile ilgili yazılanları kitaba başlamadan önce okursanız, bu ilişkiyi kitabı okumaya başlamadan da öğrenebilirsiniz.
Romanları okumadan önce romanlar ile ilgili yazılanları okumayı sevmeyenlerdenim, sürprizleri ortadan kaldıran bilgiler yüzünden. Bu yazımı ne zaman okuyacağınızı bilemediğim için romana dair yazdıklarımı özenle seçmeye çalışacağım.
Öncelikle künyesini yazayım: Doğan Kitap tarafından ilk baskısı Ocak 2011'de yapılmış. Japonya'daki baskısı 1985'de yapılmış. Benim okuduğum Mayıs 2017 tarihli 11. baskısıydı. Kütüphaneden alarak okuduğum kitabın 2019'da kaçıncı baskısı piyasada bilemiyorum. Japonca aslından Hüseyin Can Erkin tercüme etmiş. 563 sayfalık kitap, sanırım kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, 250 sayfalık kitaplar ile aynı kalınlıkta sayılır.
Paralel öyküler çok başarılı bir şekilde kurgulanmış. Roman boyu eşlik eden ve Murakami'den okuduğum diğer eserlerde de var olan müzik, bu romanda da var. Kahramanın müzik sevgisine hayran kaldım. Murakami'den okuduğum diğer romanda da kahraman eşi tarafından terk edilen birisiydi. İnternette Murakami ile ilgili yazılanları okuyunca bu benzerliğin ve romanın heyecanını bozmamak adına belirtmediğim başka benzerliklerin iki roman ile sınırlı olmadığını gördüm. Yukarıda da belirttiğim gibi, romanı okumayanları da düşünerek ayrıntı vermek istemiyorum. Bu yüzden notlarımı bir kaç soru ile bitireyim:
- Yaşadığımız dünyanın bir simülasyon olmadığını kanıtlayabilir miyiz?
- Bütün ömür bir rüyayasa uyuyup uyanmamalı mı?
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.