Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

instagram üzerine uçuşan fikirler

efekt yok, gözlük gerçek... Sosyal medya hesapları üzerine bir kaç yazı yayınladım. Facebook, Instagram ve Twitter hesaplarımı ara ara açıp kapatan birisi olarak Instagram üzerine uçuşan fikirlerimi sizlerle paylaşayım istedim. Geçen seneydi sanırım, aklıma gelen her şeyi çekip yayınladığım bir Instagram hesabım vardı. Onlarca kişiyi takip edip onlarca kişi tarafından takip ediliyordum bu hesap üzerinden. Sonra, bir akşam üzeri hesapta kimi fotografların gereksiz olduğunu düşünüp onları silmek istemem ile başladı her şey. Baktım sil sil bitmiyor bu "kimi fotograflar" tüm hesabı sildim :) Bu sene sonuna doğru yeniden, sil baştan açtım Instagram hesabımı. Bu kez daha sistematik davranmaya çalışıyorum fotograf paylaşırken. Hergünebirkitap diye bir etiket var mesela, paylaştığım çoğu fotograf bu etikete sahip ve blogdaki kitap etiketli yazıların biri ile bağlantılı.  Bu kez yapmaya özen gösterdiğim bir diğer konu ise hiçbir hesabı takip etmemek. Fotograflarını beğendi...

Kadınsız Erkekler / Haruki Murakami

1Q84 adlı roman, Murakami'den okuduğum ilk eserdi. Ancak Murakami tutkumu başlatan Koşmasaydım Yazamazdım adıyla çevrilen anı-deneme tarzındaki kitabı oldu. İlk iş kütüphanede ödünç alınabilir durumdaki iki roman ve bir öykü kitabını edindim. Ardından, okuyucu üzerindeki Kadınsız Erkekler'i, bir AVM'deki kitabevinden satın aldım.  Neredeyse tek oturuşta bitti  7 öyküden ve 219 sayfadan oluşan Kadınsız Erkekler. Murakami'nin kitaplarını Türkçe'de Doğan Kitap yayınlıyor. Kadınsız Erkekler'in yayın tarihi 2014. Türkçe'ye Japonca'dan Ali Volkan Erdemir çevirmiş. Oldukça özenli bir çeviri yapmış Erdemir. Gerekli tüm yerlerde dipnotlara eklediği açıklamalar ile aydınlatıcı bilgiler sunmuş. Türkçe ilk baskısı Ocak 2016 tarihli. Benim okuduğum ise Mart 2019 tarihli 22. baskı. Her baskının 2000 adet olduğu bilgisi verilmiş kapak içinde.  Gelelim öykülere ve Murakami'nin diline. Aslında eserin adı, ki 7. öykünün de adı aynı zamanda, neden bahsedeceği...

Çağrısız Hayalim / Kaan Arslanoğlu

Çağrısız Hayalim, Kaan Arslanoğlu'nun en beğendiğim romanı. Haziran 2006 tarihinde İthaki yayınlarından çıkan ilk baskısını yeniden okudum. 180 sayfalık roman Lermontov'un dizeleri ile başlıyor. 1999 yılında  İntihar - Zamanımızın Bir Kahramanı adlı romanıyla, Lermontov'un tek romanına gönderme yapan Arslanoğlu'nun Çağrısız Hayalim'in bölüm aralarında Lermontov şiirlerine yer vermesi şaşırtıcı değil elbette.  Romanın konusunu merak edenler için tek cümle yazıp, romanın bende bıraktıklarına dair notlarımı paylaşacağım: Roman, ülkemiz tarihinin bir döneminin insanlar üzerinde bıraktığı izler üzerine.  Anlatıcının sürekli değiştiği, bölümler arasında zamanın geçişinin hızlandığı bir kurgusu var Çağrısız Hayalim'in. Bu yüzden dikkatli okumak gerekiyor. Karakter ve sayfa sayısı fazla değil. Ancak ara vermeden okumak gerek gene de. Zaten ilk bir kaç bölüm sonrası elden bırakmak pek olası değil.  2006 senesinde yayınlanan romanda, Arslanoğlu'nun yakın zam...

bir kez daha EEMKON, tebrikler EMO

Geçen haftasonu, 2015'ten sonra ikinci kez Elektrik Elektronik Mühendisliği Kongresi'ne (EEMKON) katıldım. 2015 yılında bir blog yazarı olarak sayısal karasal radyo televizyon üzerine görüşlerimi paylaşmıştım. Bu kez EMO Bilgi İletişim Teknolojileri Komisyonu üyesi olarak Yeni Nesil Yayıncılık başlıklı bir oturumun yöneticiliğini yaptım. EEMKON , 2015 yılından itibaren 2 yılda bir düzenlenen oldukça kapsamlı bir etkinlik. EEMKON 2019, daha öncekilerle kıyaslandığında daha kapsamlı geldi bana.  Arkadaşlarımı meslek odalarına üye olmaya çağırdığımda, oda benim için ne yaptı / ne yapıyor şikayeti ile karşılaşıyorum. Oysa meslek odaları, üyelerinin katkıları kadar güçlü olabilen yapılar. Profesyonel kadroları son derece sınırlı sayıda oluyor. Siz mesleki birikiminizi oda aracılığı ile meslektaşlarınız ile paylaştığınız ölçüde odanın o konudaki yetkinliği artıyor. Kendi meslek alanımızdan örnek verirsem, elektrik - asansör - topraklama - enerji üretim ve dağıtımı konularında s...

Koşmak, belli bir yaştan sonra, pek doğru değilmiş

Eklemlerin ne kadar önemli olduğunu, başlarına bir iş geldiğinde anlıyor insan. Geçenlerde yazdığım Koşu notları - 6 başlıklı yazının ardından, aslında yazıda da bahsettiğim diz ağrısı, topallatacak kadar artınca soluğu ortopedi uzmanında aldım. Neyse ki verilmiş sadakam varmış. Eklem zorlanması sonucu geçici bir ağrı olduğunu düşündü Hoca. Nitekim önce topallama geçti, ardından merdiven inebilmeye başladım. Bu durumun oluşmasına yol açan sebep belliydi. Hocanın söylediğine göre diz ekleminin sevmedikleri koşmak, merdiven inip - çıkmak, çömelmek ve hareketsiz kalmakmış. Sevdikleri ise, kilo fazla değilse, yürümek ve her kilo için yüzmekmiş. Kilo verme projesinin akıbetini 8. yazıda bıraksam bile gerek koşmanın gerekse epeyce az yemenin neticesinde, yürümek, benim için de uygun bir etkinlik artık :) Neyse, bu yazının ana fikri: etrafınızı dinleyin . Eşiniz dostunuz sizi bir konuda uyarıyorsa, hatta çevrenizdeki herkes aynı uyarıyı yapıyorsa büyük olasılıkla yanlış yapıyorsunuz...

Yeni Nesil Yayıncılık Sorunlar Çözümler paneli

Bu haftasonu, cumartesi sabahı 10 - 11.15 arasında sizleri Harbiye Askeri Müzesi'ne bekliyorum. Elektrik Mühendisleri Odası etkinliğinde Yeni Nesil Yayıncılık, Sorunlar - Çözümler başlıklı panelin oturum başkanlığını yapacağım.  Dört değerli konuşmacımız olacak panelde. Merdan Yanardağ, Bora Güngören, Ali Kızıl ve Halil İbrahim Törer. İsimleri, konuşma sırasına göre yazdım. Ali Kızıl ve Bora Güngören işin teknoloji tarafına dair çok ilginç sunumlar yapacak. Merdan Yanardağ bir yayıncı gözüyle yeni nesil yayıncılığı değerlendirecek, Halil İbrahim Törer ise sektörün önemli STK'larından RATEM'i temsilen görüşlerini paylaşacak.  Yayıncılık alanında 21 senedir çalışan bendeniz ise kısaca bir kaç veri sunup sözü panelistlere bırakacağım. Bir cumartesi sabahında salondan soru alabilirsek, sunumların ardından soru-yanıta geçeceğiz. Aksi durumda değerli panelistlere soruları ben yönelteceğim.  Büyük olasılıkla video kaydı yapılır etkinlikte. Katılamayacak olanlar için, bu...

koşu notları - 6

Zor oldu bu kez, itiraf ediyorum. Başlığa bakıp, ilk beş not nerede diye soracak olursanız diye hemen açıklayayım: Her koşunun notunu yayınlamıyorum, bu yüzden ilk beş koşuma dair bir not yok ortada. Ancak, eğer koşmaya devam edersem, arada bu notlara yenileri ekleneceği için 6'dan başladım. Yani, uzun lafın kısası, yazının yanındaki sayı, toplam koşu adedini göstermektedir. Bu uzun ve kesinlikle gerekli girişin ardından hemen devam edeyim neden zor olduğunu açıklayarak. Nefes ve kalp ritmi istediğim seviyeye geldi diye düşünüyorum. Henüz istediğim düzeye gelmeyen ise dizlerim. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla dizi destekleyen ve normal koşullarda gücü sınırlı bir grup yapının koşu esnasında maruz kaldığı kuvvet ile gelişmesi gerekiyor. Bu gelişme sürecinde, haliyle bir takım ağrılar ortaya çıkabiliyor.  Bugünkü koşunun ilk 6 km'sinde hafif hissettiğim ağrılar, ikinci 5 km'de, kayboldu. Böyle olunca, daha önceki 5 koşuda olduğu gibi, sona doğru gittikçe artan bi...

koşuyorum

Bu başlığı kullanmadan önce emin olmam gerekiyordu. Koşuyorum diyebilmek için kendime " enaz " kriterleri koymuştum. Kimseyi ilgilendirmese bile neydi bu enazlar , okuyalım: 10.000 metrelik parkuru ENAZ 5 kez bitirmek, ENAZ üç hafta boyunca, haftanın ENAZından bir günü koşmak Kısa bir liste diyebilirsiniz. Uzun olduğunu ileri sürmeyeceğim, ancak yapmak - yazmaktan zor :) Bu uzun ve kesinlikle gereksiz girişinin ardından gelelim konuya. Yaş 45+ olunca, koşmak, hele ki 10K (böyle yazmak ve söylemek daha havalı oluyor, K, kilo yerine geçiyor ve 10K, 10 bin metre anlamında) koşmaya kalkışmak, kesinlikle kardiyoloji kontrolünden geçmeden yapılacak iş değil. Endişeniz olmasın, aslında neden endişe edeceksiniz, muhtemelen hiç tanışmadık çoğunuzla, ben kardiyoloji kontrolü yaptırdım. Eforlu EKG, EKO ve kan tahlilleri herhangi bir sorun göstermiyordu.  Haftanın 3 - 4 günü 11 kilometrelik, çoğunlukla düz ve trafiksiz bir parkurda koşuyorum. İtiraf ediyorum ki ilk se...

en sevdiğim mevsimdir sarı sonbahar

Teknik etiketli yazıları ayrı bir bloga taşıdıktan sonra, sadeceozgur, gerçekten özgürleşti. Artık aman bilgiler doğru olsun, aman eksik bir şey kalmasın endişesi olmadan, birçoğu kimseyi bilgilendirmeyen ve hatta muhtemelen ilgilendirmeyen, suya sabuna temas dahi etmeyen yazılar yayınlıyorum. İşin ilginç, belki de ilginç olmayan, yanı bu yazıların düzenli okuyucusu var :) Bu uzun ve kesinlikle gereksiz girişin ardından gelelim konumuza. Aslında ortada konu yok, fark etmişsinizdir.  Böyle bir başlıklı yazı olur mu?  Yazarımız sonbaharı seviyormuş. Hatta, en sevdiği mevsim sarı sonbaharmış, ki bu cümleyi bir şarkıdan hatırladığımız da kesin. Haklısın sayın okuyan. Gerçekten de Candan Erçetin'in söylediği şarkının sözleri, yazının başlığına epey benziyor. Ancak, görünen o ki şarkıyı dikkatli dinlememişsiniz. Şarkıda en sevdiğim mevsimDİ sarı sonbahar diyor. Ben ise en sevdiğim mevsimDİR sarı sonbahar diyorum.  E yani, derdin nedir? Bize ne senin sevdiğin mevsi...

Fırın Saldırısı / Haruki Murakami

Fırın Saldırısı, Japonca aslından Ali Volkan Erdemir çevirisi ile 2017 yılında Doğan Kitap'tan ilk baskısını yapmış öykü kitabı. "Bir öykü" kitabı demek daha doğru olur aslında :) Bugüne kadar yetişkinler için yazılmış eserler arasında benzerine rastlamamıştım, tek öykü ve illüstrasyonlardan oluşan, sert ciltli, parlak kağıda basılı, harfleri çocuk kitaplarından alıştığımız gibi büyük...  75 sayfalık eser, 2017'de 36 TL fiyat ile okuyucuya sunulmuş. Sert kapaklı halinin bugünkü satış fiyatı 50 TL. Belki benim eksikliğimdir, bugüne kadar tek öyküden oluşan öykü kitabı görmemiştim.  İki bölümden oluşan ve Fırın Saldırısı çok katmanlı bir metin. Yazılanları, arkasına gizlenmiş göndermeleri çözmeye çalışmadan okuyanlar için iki farklı zamanda yaşanan karşı konulmaz açlığı bastırmak için girişilen iki eylemin hikâyesi Fırın Saldırısı. Arkada gizlenenleri çözmeye çalışmayı sevenler için internette bulabildiğim sayfaların bağlantılarını aşağıya ekledim.  Son bilgi ola...

geçmiş ay değerlendirmeleri - 10

Eymir gölü etrafında tam tur (31.10.2019) Hem kişisel tarihimde hem blogun tarihinde, eşine az rastlanır olaylar gerçekleşiyor 2019'da. Bu bilgiyi paylaşmak ne kadar doğru bilemesem bile, blogun az okunduğuna güvenerek yazmakta sakınca görmüyorum: plan sevmeyen birisi olarak, plan yapmış ve daha da zor inanılası, bu planı 10 ay boyunca uygulamak bir mucize. Yazdım ve rahatladım :) Şaka bir yana, sene başında koyduğum hedefleri büyük ölçüde gerçekleştirdim. Hatta, 2020 için hedefler düşünmeye başladım.  Belki bir gün yazarım, 2019'un neden böylesine farklı olduğunu.  Senelerce süren inişler ve çıkışların yerini alan sükunetin kaynağını. Bu arada, merak eden yoktur gerçi ancak gene de yazayım. Blogum, hep özendiğim ve bir türlü bir yolunu bulamadığım, "düzenli okuyucu kitlesi"ne sonunda kavuştu sanırım. Son dönemde yayınladığım yazılarımın tümü, yayınlandıkları gün içinde 10'lu görüntülenme sayısına ulaşıyor. Yazıların içerdiği bilgi azaldıkça okunma s...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...