Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
17 Kasım 2004 yılında ilk yazımı yazmıştım. Yani (2019 - 2004) 15 yaşını doldurmaya sayılı günler kalmış blogumda, birbirine çok benzeyen başlıklı yazı yayınlamamıştım, yakın zamana kadar. Koşmak, koşturmadan yaşamak, koşmak mı koşturmak mı yazılarının ardından Koşmak adlı kitabı okumak ilginç oldu.
Jean Echenoz adlı Fransız yazarın Emil Zatopek isimli Çek atletin hayatının bir dönemini anlattığı, Koşmak, orijinal adıyla courir. DuoLingo sayesinde yeniden hatırladığım ve her geçen gün az da olsa, ilerlettiğim Fransızca bilgim, henüz Echenoz'un eserlerini ana dilinden okumam için yeterli değil. Mehmet Emin Özcan tercümesi ile Helikopter Yayınları'ndan çıkan Şubat 2015 tarihli ikinci baskını okudum. Sayfa kenarlarının kırmızıya boyalı olması, kitabın dış görünüşüne çok şey katmış.
Çeviri okumak, eserin orijinal halini bilememeyi birlikte getiriyor. Echenoz'dan okuduğum ilk ve tek eser Koşmak olduğu için yazarın tarzı mıdır cümlelerin zamanlarının değişimi, bilemedim. İlk sayfalarda fazlasıyla rahatsızlık verici bu durum, ilerleyen sayfalarda, üsluba alıştıkça, keyifli gelmeye başladı.
Bundan yaklaşık 35 sene önce, Ankara Ali Naili Moran pistinde atletizm kursuna gittiğimde, ben de orta - uzun mesafe koşucusu olmayı istemiştim. Sonraki seneler boyunca bu konuda bir çabam olmasa bile, hâlâ büyük keyif veriyor koşmak. Zatopek'in sportif başarıları, içinde bulunduğu koşullar da dikkate alındığında, gerçekten sıradışı. Yazar, Zatopek'in mücadeleci ruhunu, azmini elle tutulur somutlukta anlatırken arka planda ikinci dünya savaşı ve sonrasında Çekoslovakya'nın yaşadıklarını da okuyucuya aktarıyor.
Seneler önce Prag'a gittiğimizde çok etkilenmiştim. Şehrin binalarının güzelliğinden ziyâde ya da en az onlar kadar, kültürel birikimlerine hayran olmuştum. Peki, kabul, slav ırkının fiziksel güzellikleri de bu hayranlığın sebeplerinden birisi, ancak sadece birisi :) Echenoz'un anlattığı Sovyet işgali, 1968 yılında yaşanan ve tarihe Prag Baharı olarak giren süreç. O dönem, ülkemiz solunda da ciddi tartışmalara ve ayrışmalara yol açmış. Sovyet dönemi ve Çekoslovakya vatandaşlarının o dönem yaşadıklarına dair Milan Kundera'nın kitaplarını çok etkileyici bulurum. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği de iyidir ancak Gülüşün ve Unutuşun Kitabı çok etkileyicidir.
Hayata soldan bakanlar, sol adına yapılan her iş ve eylemin sorumluluğunu üstlenmek zorunda hisseder kendini, çoğunlukla. Stalin döneminde yaşanılanları da gerekçelendirir, Prag'da yaşanılanları da. Bu konuda Kaan Arslanoğlu'nun yazdıklarını okumak şart bence. Evrim Açısından Devrim adlı kitabını okumanızı hararetle öneririm.
Son olarak, 83 sayfalık ve bir oturuşta biten bir kitap üzerine bu kadar uzun yazılır mı demeyin. Kitap, çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş birisi ile ilgili olunca belki daha da uzun yazmak gerekir. Son olarak Emil Zatopek'in, 5 olimpiyat madalyası ve 18 dünya rekorundan, 6 sene boyunca 10.000 metrede yenilmez oluşundan, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları'nda 5000 ve 10000 metrelerin ardından maratonda da altın madalya kazanmasından da bahsedip bitireyim.
Zatopek'in atletik özellikleri ile ilgili ek bilgiler isterseniz:
https://www.runnersworld.com/uk/training/a775206/emil-zatopek-the-man-who-changed-running/
Zatopek'in politik duruşunu dair ek okuma için
https://www.independent.co.uk/sport/olympics/emil-z-topek-the-greatest-olympian-who-vanished-from-public-life-after-he-defied-russian-tanks-in-a6951031.html
Jean Echenoz adlı Fransız yazarın Emil Zatopek isimli Çek atletin hayatının bir dönemini anlattığı, Koşmak, orijinal adıyla courir. DuoLingo sayesinde yeniden hatırladığım ve her geçen gün az da olsa, ilerlettiğim Fransızca bilgim, henüz Echenoz'un eserlerini ana dilinden okumam için yeterli değil. Mehmet Emin Özcan tercümesi ile Helikopter Yayınları'ndan çıkan Şubat 2015 tarihli ikinci baskını okudum. Sayfa kenarlarının kırmızıya boyalı olması, kitabın dış görünüşüne çok şey katmış.
Çeviri okumak, eserin orijinal halini bilememeyi birlikte getiriyor. Echenoz'dan okuduğum ilk ve tek eser Koşmak olduğu için yazarın tarzı mıdır cümlelerin zamanlarının değişimi, bilemedim. İlk sayfalarda fazlasıyla rahatsızlık verici bu durum, ilerleyen sayfalarda, üsluba alıştıkça, keyifli gelmeye başladı.
Bundan yaklaşık 35 sene önce, Ankara Ali Naili Moran pistinde atletizm kursuna gittiğimde, ben de orta - uzun mesafe koşucusu olmayı istemiştim. Sonraki seneler boyunca bu konuda bir çabam olmasa bile, hâlâ büyük keyif veriyor koşmak. Zatopek'in sportif başarıları, içinde bulunduğu koşullar da dikkate alındığında, gerçekten sıradışı. Yazar, Zatopek'in mücadeleci ruhunu, azmini elle tutulur somutlukta anlatırken arka planda ikinci dünya savaşı ve sonrasında Çekoslovakya'nın yaşadıklarını da okuyucuya aktarıyor.
Seneler önce Prag'a gittiğimizde çok etkilenmiştim. Şehrin binalarının güzelliğinden ziyâde ya da en az onlar kadar, kültürel birikimlerine hayran olmuştum. Peki, kabul, slav ırkının fiziksel güzellikleri de bu hayranlığın sebeplerinden birisi, ancak sadece birisi :) Echenoz'un anlattığı Sovyet işgali, 1968 yılında yaşanan ve tarihe Prag Baharı olarak giren süreç. O dönem, ülkemiz solunda da ciddi tartışmalara ve ayrışmalara yol açmış. Sovyet dönemi ve Çekoslovakya vatandaşlarının o dönem yaşadıklarına dair Milan Kundera'nın kitaplarını çok etkileyici bulurum. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği de iyidir ancak Gülüşün ve Unutuşun Kitabı çok etkileyicidir.
Hayata soldan bakanlar, sol adına yapılan her iş ve eylemin sorumluluğunu üstlenmek zorunda hisseder kendini, çoğunlukla. Stalin döneminde yaşanılanları da gerekçelendirir, Prag'da yaşanılanları da. Bu konuda Kaan Arslanoğlu'nun yazdıklarını okumak şart bence. Evrim Açısından Devrim adlı kitabını okumanızı hararetle öneririm.
Son olarak, 83 sayfalık ve bir oturuşta biten bir kitap üzerine bu kadar uzun yazılır mı demeyin. Kitap, çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş birisi ile ilgili olunca belki daha da uzun yazmak gerekir. Son olarak Emil Zatopek'in, 5 olimpiyat madalyası ve 18 dünya rekorundan, 6 sene boyunca 10.000 metrede yenilmez oluşundan, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları'nda 5000 ve 10000 metrelerin ardından maratonda da altın madalya kazanmasından da bahsedip bitireyim.
Zatopek'in atletik özellikleri ile ilgili ek bilgiler isterseniz:
https://www.runnersworld.com/uk/training/a775206/emil-zatopek-the-man-who-changed-running/
Zatopek'in politik duruşunu dair ek okuma için
https://www.independent.co.uk/sport/olympics/emil-z-topek-the-greatest-olympian-who-vanished-from-public-life-after-he-defied-russian-tanks-in-a6951031.html
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.