Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
17 Kasım 2004 yılında ilk yazımı yazmıştım. Yani (2019 - 2004) 15 yaşını doldurmaya sayılı günler kalmış blogumda, birbirine çok benzeyen başlıklı yazı yayınlamamıştım, yakın zamana kadar. Koşmak, koşturmadan yaşamak, koşmak mı koşturmak mı yazılarının ardından Koşmak adlı kitabı okumak ilginç oldu.
Jean Echenoz adlı Fransız yazarın Emil Zatopek isimli Çek atletin hayatının bir dönemini anlattığı, Koşmak, orijinal adıyla courir. DuoLingo sayesinde yeniden hatırladığım ve her geçen gün az da olsa, ilerlettiğim Fransızca bilgim, henüz Echenoz'un eserlerini ana dilinden okumam için yeterli değil. Mehmet Emin Özcan tercümesi ile Helikopter Yayınları'ndan çıkan Şubat 2015 tarihli ikinci baskını okudum. Sayfa kenarlarının kırmızıya boyalı olması, kitabın dış görünüşüne çok şey katmış.
Çeviri okumak, eserin orijinal halini bilememeyi birlikte getiriyor. Echenoz'dan okuduğum ilk ve tek eser Koşmak olduğu için yazarın tarzı mıdır cümlelerin zamanlarının değişimi, bilemedim. İlk sayfalarda fazlasıyla rahatsızlık verici bu durum, ilerleyen sayfalarda, üsluba alıştıkça, keyifli gelmeye başladı.
Bundan yaklaşık 35 sene önce, Ankara Ali Naili Moran pistinde atletizm kursuna gittiğimde, ben de orta - uzun mesafe koşucusu olmayı istemiştim. Sonraki seneler boyunca bu konuda bir çabam olmasa bile, hâlâ büyük keyif veriyor koşmak. Zatopek'in sportif başarıları, içinde bulunduğu koşullar da dikkate alındığında, gerçekten sıradışı. Yazar, Zatopek'in mücadeleci ruhunu, azmini elle tutulur somutlukta anlatırken arka planda ikinci dünya savaşı ve sonrasında Çekoslovakya'nın yaşadıklarını da okuyucuya aktarıyor.
Seneler önce Prag'a gittiğimizde çok etkilenmiştim. Şehrin binalarının güzelliğinden ziyâde ya da en az onlar kadar, kültürel birikimlerine hayran olmuştum. Peki, kabul, slav ırkının fiziksel güzellikleri de bu hayranlığın sebeplerinden birisi, ancak sadece birisi :) Echenoz'un anlattığı Sovyet işgali, 1968 yılında yaşanan ve tarihe Prag Baharı olarak giren süreç. O dönem, ülkemiz solunda da ciddi tartışmalara ve ayrışmalara yol açmış. Sovyet dönemi ve Çekoslovakya vatandaşlarının o dönem yaşadıklarına dair Milan Kundera'nın kitaplarını çok etkileyici bulurum. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği de iyidir ancak Gülüşün ve Unutuşun Kitabı çok etkileyicidir.
Hayata soldan bakanlar, sol adına yapılan her iş ve eylemin sorumluluğunu üstlenmek zorunda hisseder kendini, çoğunlukla. Stalin döneminde yaşanılanları da gerekçelendirir, Prag'da yaşanılanları da. Bu konuda Kaan Arslanoğlu'nun yazdıklarını okumak şart bence. Evrim Açısından Devrim adlı kitabını okumanızı hararetle öneririm.
Son olarak, 83 sayfalık ve bir oturuşta biten bir kitap üzerine bu kadar uzun yazılır mı demeyin. Kitap, çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş birisi ile ilgili olunca belki daha da uzun yazmak gerekir. Son olarak Emil Zatopek'in, 5 olimpiyat madalyası ve 18 dünya rekorundan, 6 sene boyunca 10.000 metrede yenilmez oluşundan, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları'nda 5000 ve 10000 metrelerin ardından maratonda da altın madalya kazanmasından da bahsedip bitireyim.
Zatopek'in atletik özellikleri ile ilgili ek bilgiler isterseniz:
https://www.runnersworld.com/uk/training/a775206/emil-zatopek-the-man-who-changed-running/
Zatopek'in politik duruşunu dair ek okuma için
https://www.independent.co.uk/sport/olympics/emil-z-topek-the-greatest-olympian-who-vanished-from-public-life-after-he-defied-russian-tanks-in-a6951031.html
Jean Echenoz adlı Fransız yazarın Emil Zatopek isimli Çek atletin hayatının bir dönemini anlattığı, Koşmak, orijinal adıyla courir. DuoLingo sayesinde yeniden hatırladığım ve her geçen gün az da olsa, ilerlettiğim Fransızca bilgim, henüz Echenoz'un eserlerini ana dilinden okumam için yeterli değil. Mehmet Emin Özcan tercümesi ile Helikopter Yayınları'ndan çıkan Şubat 2015 tarihli ikinci baskını okudum. Sayfa kenarlarının kırmızıya boyalı olması, kitabın dış görünüşüne çok şey katmış.
Çeviri okumak, eserin orijinal halini bilememeyi birlikte getiriyor. Echenoz'dan okuduğum ilk ve tek eser Koşmak olduğu için yazarın tarzı mıdır cümlelerin zamanlarının değişimi, bilemedim. İlk sayfalarda fazlasıyla rahatsızlık verici bu durum, ilerleyen sayfalarda, üsluba alıştıkça, keyifli gelmeye başladı.
Bundan yaklaşık 35 sene önce, Ankara Ali Naili Moran pistinde atletizm kursuna gittiğimde, ben de orta - uzun mesafe koşucusu olmayı istemiştim. Sonraki seneler boyunca bu konuda bir çabam olmasa bile, hâlâ büyük keyif veriyor koşmak. Zatopek'in sportif başarıları, içinde bulunduğu koşullar da dikkate alındığında, gerçekten sıradışı. Yazar, Zatopek'in mücadeleci ruhunu, azmini elle tutulur somutlukta anlatırken arka planda ikinci dünya savaşı ve sonrasında Çekoslovakya'nın yaşadıklarını da okuyucuya aktarıyor.
Seneler önce Prag'a gittiğimizde çok etkilenmiştim. Şehrin binalarının güzelliğinden ziyâde ya da en az onlar kadar, kültürel birikimlerine hayran olmuştum. Peki, kabul, slav ırkının fiziksel güzellikleri de bu hayranlığın sebeplerinden birisi, ancak sadece birisi :) Echenoz'un anlattığı Sovyet işgali, 1968 yılında yaşanan ve tarihe Prag Baharı olarak giren süreç. O dönem, ülkemiz solunda da ciddi tartışmalara ve ayrışmalara yol açmış. Sovyet dönemi ve Çekoslovakya vatandaşlarının o dönem yaşadıklarına dair Milan Kundera'nın kitaplarını çok etkileyici bulurum. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği de iyidir ancak Gülüşün ve Unutuşun Kitabı çok etkileyicidir.
Hayata soldan bakanlar, sol adına yapılan her iş ve eylemin sorumluluğunu üstlenmek zorunda hisseder kendini, çoğunlukla. Stalin döneminde yaşanılanları da gerekçelendirir, Prag'da yaşanılanları da. Bu konuda Kaan Arslanoğlu'nun yazdıklarını okumak şart bence. Evrim Açısından Devrim adlı kitabını okumanızı hararetle öneririm.
Son olarak, 83 sayfalık ve bir oturuşta biten bir kitap üzerine bu kadar uzun yazılır mı demeyin. Kitap, çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş birisi ile ilgili olunca belki daha da uzun yazmak gerekir. Son olarak Emil Zatopek'in, 5 olimpiyat madalyası ve 18 dünya rekorundan, 6 sene boyunca 10.000 metrede yenilmez oluşundan, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları'nda 5000 ve 10000 metrelerin ardından maratonda da altın madalya kazanmasından da bahsedip bitireyim.
Zatopek'in atletik özellikleri ile ilgili ek bilgiler isterseniz:
https://www.runnersworld.com/uk/training/a775206/emil-zatopek-the-man-who-changed-running/
Zatopek'in politik duruşunu dair ek okuma için
https://www.independent.co.uk/sport/olympics/emil-z-topek-the-greatest-olympian-who-vanished-from-public-life-after-he-defied-russian-tanks-in-a6951031.html
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.