Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Ekim 2019 |
Dün bıraktığım yerden devam edeyim. Muhtemelen çok az kullanacakları bir çok bilgi ile donanıp, iş bulma yaşına geldiklerinde bu bilgilerin, neredeyse hiç işlerine yaramadığını görecek, 2010 ve sonrası doğanlardan çok umutluyum.
İnsanlığın gelişimine bakınca, işleri daha kolay - daha hızlı - daha az maliyetle üretmek / yapmak amacıyla tonla yöntem / cihaz geliştirildiği görebiliriz. Tüm bu buluşların insanların çalışma süresini azaltıp, özgür zamanını arttırmasını beklersiniz değil mi?
Beklemek iyi bir şey belki, belki kötü. Neyi ve niye beklediğinize göre değişiyor, bu pek de anlamlı olmayan sorunun yanıtı. Lafı dolaştırmayayım daha fazla, tüm bu elektronik devrimler, bilgisayarlaşma, robotlar ve kendi kendine öğrenen sistemler... Bana denizin sonunu göreceğimiz günlerin yaklaştığını söylüyor.
Üretim süreçleri daha az insan emeği ile çevrilebilir hale geldikçe kapital birikim süreci sarsılmaya başladı. Artık üretim maliyeti çok düşse bile bu üretilenlerin müşterisini bulmak gittikçe zorlaşıyor. Üretilen evler boş, arabalar gemilerde... Çünkü bunların alıcısı olması beklenenler o fabrikalardaki işçilerdi ve yerlerini alan robotların bu ürünlere ihtiyacı yok. Elbette krizin aşılması için kredi muslukları sonuna kadar açıldı / açılıyor. Vatandaşlık maaşı gibi karşılıksız transfer ödemeleri gibi modeller deneniyor / denenecek. Ancak, bence sorun bu hamleler ile çözülebilecek gibi görünmüyor.
Zorunluktan dolayı tüketimini sınırlamak durumunda kalan insanlar aslında tüm o reklamı yapılan ürünlere sahip olmadan da yaşayabileceğinin farkına varıyor. Kabul ediyorum ki bu farkına varma yavaş oluyor, zaten hızlı olacağını düşünen de yok. Ancak, oluyor....
2010 sonrası doğanlar, başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösterecek, buna inanıyorum... İhtiyacı kadar tüketmeyi doğal sayan, çevreye uyumlu üretim süreçlerini seçen, sanat ile iç içe, kâr hırsını kölelik günleri gibi geride kalmış bir geçmiş zaman hastalığı olarak gören ve bizim kuşağı acıyarak anan bir kuşak yetişiyor....
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.