Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
İlk kareyi çektiğimde, bir seriye başladığımı düşünmemiştim. Doğada yönünüzü kaybettiğinizde kuzeyi nasıl anlarsınız sorusuna, eskiden verdiğimiz yanıttı ağaçların yosun tutmuş yüzeyi. Eskiden dememin nedeni, artık cep telefonlarının vücudumuzun bir parçası gibi oluşu. Pili bitmediği ve kapalı alanda olmadığı sürece, yönümüzü bildiriyor, ağaçların yosun tutmuş yüzeyine bakmaya gerek bırakmadan.
Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından devam etmek isterdim. Ancak, işin doğrusu, bu yazıdan ziyade fotograflar ile ifade etmek istedim bu durumu...
Yosun tutmuş yüzeyler...
Size ne ifade ediyor?
Yosun...
Yoksun
gibi
ama bir harf eksik...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.