Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Sözün aslı bu değildi biliyorum. Olsun, bence böylesi de güzel oldu :) Takvimler 16 Ekim 2019'u gösteriyordu, Eymir'in etrafını koşmaya ilk niyetlendiğimde . Çok çeşitli sebeplerle yarım kalan bir deneme oldu. 5,5 km'lik koşunun ardından sırtıma, daha önce hiç başıma gelmeyen, bir ağrı girdi. Sonrası kardiyoloji polikliniğinde yaptırılan tetkikler, endişeli bekleyişler ve sonunda müjdeli haber... Koşuya engel bir durum yok ortada. ve bugün, takvimler ilk denemenin ardından geçen 15 günü gösterirken bir kez daha aynı parkurda, bu kez çok daha hazırlıklı olarak, koştum. İlk denememde hata olarak düşündüklerimi tekrarlamadım bu sefer: Şort, tişört ve koşuya uygun ayakkabı ve çorap ile başladım koşmaya. Yanımda bir şişe (500 ml) su vardı. Tempomu kilometreyi 6-7 dakikada alacak şekilde ayarladım. Hızlandığımda yavaşladım. Koşuya başlamadan önce ve koşu sonunda esneme hareketlerini ihmal etmedim. İlk denemede, şarkıda denildiği gibi kafamı kırarcasına koşmuştum...