Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Tam adı: Boğazkesen Fâtih'in Romanı olan eser, Eylül 1995 yılında Can Yayınları tarafından basılmış. Benim okuduğum, 231 sayfalık eserin, Haziran 1998 tarihli 6. basımıydı.
Nedim Gürsel'den Öğleden Sonra Aşk, Kadınlar Kitabı ve İlk Kadın adlı öykü kitaplarını okudum bu yaz, Boğazkesen ise bir roman. Anlatıcı ve yazar olan kahramanın Boğazkesen adlı bir romanı yazma macerasını okuyoruz, Boğazkesen'i okurken. Yazılım ile ilgilenenler bilirler, kendisini çağıran fonksiyonlar vardır: İngilizcesi recursive, Türkçesi özyineli. Gürsel'in romanı da öyle bir yerde, Boğazkesen'i okurken, Boğazkesen'in yazılış öyküsünü okuyoruz.
Tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü Boğazkesen'i bitirmem. Araya başka romanların girmesi, bu uzunluğun nedenlerinden birisiydi belki ancak asıl neden Boğazkesen'in kendiyle ilgili. Nasıl yazsam bilemedim, Boğazkesen, romandan ziyade, roman taslağı ile yazarının güncesinin birleşimi gibi, bitmemiş ve yazarın üzerinde çalışmaktan bıkıp, mevcut haliyle yayınlansın artık dediği bir metin hissi uyandırdı bende. Romanın kahramanı olan ve Boğazkesen adlı bir romanı yazmaya çalışan yazarımızın 192. sayfadaki serzenişi, benim yukarıda anlatmaya çalıştığım durumun özeti:
"Günboyu çalışıyordum. Öngördüğüm bölümlerden pek azını yazabilmiştim oysa. Anlatının nasıl biteceğini kestiremiyordum. Bu biçimiyle 'Boğazkesen' tutarlı, bağdaşık bir metinden çok yamalı bohçaya benziyordu. Bölümler arasında yeterince bağ kuramamış, belli bir tempoda çalışmama karşın üslup birliğini gerçekleştirememiştim. Anlatı tek bir eksende yürümediğinden dengesizdi; sapmalar, gereksiz bilgiler, ayrıntılarla doluydu." s.192
Bölümler, kendi içlerinde iyi yazılmış olsalar bile roman, bu haliyle fazla eklektik olmuş. Gene de özgün bir deneme diye düşünüp, İstanbul'un güzelliklerini, Gürsel'in güçlü kaleminden okumak keyifliydi.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.